26 Ocak 2012

Neyse'den yeni klip: Siyah (Esved)


Bugüne kadar 750 milyon kez ifade ettiğim üzere, albümlerini çok sevdiğim Neyse'den kışa yaraşır renklerde bir klip geldi: "Siyah" şarkısına... Albümün en iyi şarkılarından biri olan "Siyah"ın klibinde Kosmos ve Musallat-2 filmleriyle tanıdığımız, klibe de süper yakışmış oyuncu Türkü Turan oynamış. Klip Kurban,  mor ve ötesi, Pilli Bebek, Mercan Dede gibi sanatçı ve grupların video kliplerini hazırlayan DGMND ile "Kaybedenler Kulübü", "Bir Zamanlar Anadolu'da", "Bizim Büyük Çaresizliğimiz", "Burası Osmanlı"  gibi birçok dizi ve film afişine imza atan It Is Red ortaklığıyla çekilmiş.

Güzel bir fikir, hem klibi izleyebileceğiniz hem de kamera arkası görüntüler ve fotoğraflara ulaşabileceğiniz bir de site yapmış grup. Klibin görsellerinden wallpaper falan yapabiliyorsunuz, epey zevkli. Buradan bakabilirsiniz.


Neyse hem sağlam çalan, hem de mütevazı hal ve tavırlarıyla (dergideki röportaj ve blogdaki kritikten sonra üşenmeyip teşekkür mailleri atmışlardı mesela hiç tanışmamamıza rağmen, beni çok mutlu etmişlerdi) gönüllerimizi fetheden bir ekip. 8 Şubat Hayal Kahvesi performansını işaretledim takvime. Babylon konserinden bir şey anlamamıştım çat diye geçip gitmişti. Hayal'in dünyası başka, kimi izlesem hayalleniyorum ben de orada... 

Dönelim "Siyah"a. Bu vesileyle, pek de şiir sevmeyen biri olmama rağmen birkaç tanesini kayırdığım şiirlerden Özdemir Asaf'ın "Şimdinin" şiirini de anımsayıp, araya 90'lara takık bendenizin Aktüel için yaptığı Neyse röportajının da tamamını koyup, klibe paslıyorum sizi değerli KYOF okurları :)

Şimdi ben neden mi güler? 
Şimdi ben bir başka bana, 
Bir başka şimdi'den baktığımdandır. 
Şimdi bu müzik neye çalmakta, 
Ne var ona böylesine dalmakta? 
Uçurumlarla dağlar birbirinden çıkmadır. 

Selam verdim, görmedin, ne zaman, şimdi. 
O şimdi benimdi, bu senin şimdi. 
Şimdilerin kimi güldürür, kimi ağlatır. 

Renklerin, seslerin, sözlerin anlamı, ağırlığı, 
Kendileriyle ve öbürleriyle duyarlığı, uyarlığı 
Bir de uymazlığı, duymazlığı, sağırlığı vardır. 
'Bir şulesi var ki şem-i cân’ın 
Fânusuna sığmaz âsumânın' 
Çok şimdiler Şeyh Galib'in malıdır. 

Şimdi buradaydı, nerede, oradaydı, görmedin mi? 
Ben ora, sen bura, sen ora, ben bura dendikçe, 
Şimdi bir şey olsadır, hem bir şey olmasadır. 

'Ne meyle ne nay-ü neyle şimdi, 
Gönül eğlenmeyor bir şeyle şimdi' 
Şimdisinden Fuzuli uzanmış olmalıdır. 

Bir şimdiden bir şimdiye köprü kurarlar 
Da balıklar üstünde Yunus deyu geçerler. 
Benim çocukluğumdaki yunuslar yuvarlaktır. 
'Deryada deryalıklar, suda oynar balıklar, 
Ne bu sevdâ olaydı, ne de bu ayrılıklar' 
Çocukluklar çocuklardan azdır. 

Ne olacak şimdi, ne olmuşdu, komşuda yangın çıkmışdı, 
Sönmüştü, külleri uçuşmuşdu, basıma yağmışdı. 
Bu çizgiler, bu aklar, o anı yangınından kalmadır, 
Ne olduysa için-için ve neler de olmadıysa, 
Hiçbir zaman demedimdi bir hiç için. 
O konak asıl şimdi yanmaktadır.


Garaj olmasa Neyse de olmazdı 




** Albümünüz çok yeni olmasına rağmen, bizim her şeye burun bükmeye alışmış müzik basınından büyük ilgi gördünüz ve çok olumlu yorumlar aldınız… Neler hissettiniz, bu sizi korkuttu mu, gaza mı getirdi, gelecek için planlara giriştiniz mi?

Açıkcası albüme olan tepkiler bizim de beklediğimizden hızlı bir şekilde hem nicelik hem nitelik olarak olumlu bir yolda ilerliyor. Biz de bu süreci sosyal bir deneyi gözlemler şekilde takip ediyoruz. Korktuğumuz söylenemez çünkü müzik yaparken eninde sonunda hedeflediğimiz şey bu sürece girmekti. Belki en abartılmış haliyle olumlu bir şaşkınlık yaşadık denebilir. Zaten hali hazırda tutkulu bir şekilde müzik yapabiliyor olmak da gaza gelmiş olmamızın hem sebebi hem de sonucu diyebiliriz. Eğer albüme tepkiler bu gazımızı sürdürebilmemize yetiyorsa Neyse' nin müzikal geleceği kapsamında albüm hedefine ulaşmıştır. Grubun önündeki süreçteki planları müziği mümkün olduğu kadar fazla kişiyle paylaşmak ve elinden geldiği kadar kendini müzik üretimine vermek olarak özetlenebilir.

** İlk albümünüz olmasına rağmen pırıl pırıl çalıp, iyi –ve entelektüel- sözlerle, mühim referanslarla tasarlanmış artwork’le bu işi ne kadar ciddiye aldığınızı gösterdiniz. “Anlaşılamamak” gibi bir kaygınız oldu mu hiç yazarken/çalarken? Heves kırıcı zamanlarınızda –bunca senede bol bol olmuştur diye tahmin ediyorum- kuyruğu nasıl dik tutmayı başardınız?

Yarattığınız ve/veya icra ettiğiniz bir şeyi insanlarla paylaşırken, hele ki alışılmış olanın nispeten dışında işler yapıyorsanız tabii ki olumlu olduğu kadar olumsuz veya ilgisiz tepkiler alma durumu oluyor. Barlarda cover şarkılar çaldığımız zamanlarda da biraz daha merkezin dışında parçalara yer verdiğimiz zaman belli bir orandaki kitlenin sahneye olan ilgisinin azaldığını deneyimlemişliğimiz var. Kabul görmemeyi göze almak emin olduğunuz fikirleri, keskin bir şekilde hissettiklerinizi takip etmek istediğinizde biraz kaçınılmaz bir durum sanki. Hevesimizi dış faktörlerden görece özerk ve kalıcı kılan şey muhtemelen geçen yıllar içinde kendiliğinden yerleşmiş olan ortak hissiyatımızın tutarlılığı.

** Bir röportajınızda “garaj stüdyonuz” olduğunu okudum. Türk gruplarının pek öyle bir şansı olmuyor sanki, genelde ya saat başı kirayla stüdyo tutuluyor ya birinin küçücük odasına kapanılıyor…  “Garaj”  Seattle’dan ve 90’ların önemli vokallerinden etkilenen gruplar için biraz da kilit bir kavram galiba :) Garaja kapanmanın, orada çalmanın, dönemin gruplarıyla benzer hava solumanın faydaları neler, size neler kattı?

 "Garaj"da çalıyor olmamızı doğrudan 90ların Seattle' ına ilişkilendirmekten ziyade, öncelikle bir garaj ortamına sahip olmanın bir müzik grubu için yarattığı somut imkanları konuşmak daha doğru olur gibi. Bir müzik grubu için istediği zaman istediği kadar çalabiliyor olmak belki de nimetlerin en büyüğü. Bir kere üçümüzün de aynı semtte oturuyor olması da biraraya gelmemizi kolaylaştırıyor. Bu, İstanbul'da sağlaması zor bir unsur malum. Bunun yanı sıra oturmuş, sabit bir ses düzenine alışık olmak da grup müziğinin karakterinin belli bir tutarlılığa sahip olmasını sağlamış olabilir.
        Bu somut etkilerin dışında, biraraya geldiğimizde aynı ortamın havasını solumak ve yaşanmışlıkların birikmesi ister istemez mekana duygusal bir anlam yükleme, orayla belli bir samimiyet ilişkisine girme sonucunu da doğuruyor ki bu da orada icra edilen müziğin hissiyatını doğrudan etkiliyor.
        Bütün bunlara bağlı olarak bir yandan da "Garaj", gruba müziğe nereden kök saldığını, hangi hissiyatla sarıldığını hatırlatıyor. Bir bakıma asla kaybedilmemesi gerektiğini düşündüğümüz belli bir "amatör" ruhun korumasına yardım ediyor aslında. Hatta biraz daha ileri gidip garaj olmasaydı Neyse'nin varlığı tartışılabilirdi bile diyebiliriz belki. 

** Neyse’yi Neyse yapan müzik olduğu kadar, edebiyat ve felsefe de. Ne okudunuz, müzik dışında başka neler yapıyorsunuz/ yapıyor musunuz? Bunlar sizi ne kadar besliyor? Müzik dışında bu üretimi değerlendirdiğiniz başka alanlar var mı -sinema yapmak veya kitap yazmak vb. gibi hayaller?

        Deniz Ses Mühendisliği Yüksek Lisans öğrencisi, Melih mimar, Selim'se Sosyoloji Yüksek Lisans'ı yapıyor. Müzikle ilgili mesainin ivmelenmesiyle diğer alanlardaki uğraşlar geri plana düşmüş durumda. Fakat elbette alınan eğitim kişinin perspektifinin şekillenmesinde önemli rol oynuyor ve dolaylı etkilerini müzik grubuyla kurduğumuz ilişkide görüyoruz.
        Sinema yapmak, kitap yazmak kulağa güzel gelen hayaller elbet ama öncelikle elimizde tuttuğumuz işlerin hakkını vermek gerek diye düşünüyoruz. Mesela kısa vadede Yüksek Lisans ve Doktora tezlerimizi tamamlamak bir adım olabilir belki:)

** İçinde yaşadığımız coğrafyanın bize, aklımıza ve gırtlağımıza yaptığı katkılar -hissediliyor müziğinizde. Ben tüm dünyanın bildiği bir müzik türüne kendimizden, içimizden yaptığınız bu katkıyı çok sevdim açıkçası. Peki sizin Türk müzisyenler içinde takip ettiğiniz, dinlediğiniz, etkilendiğiniz – belki de tatlı tatlı kıskandığınız kimler var?

        İçine doğduğumuz kültürel ortamın müziği bir şekilde farkında olarak ya da olmayarak işitsel hafızamıza işlenmiş ve bizim müziğe bakış açımızı etkilemiş durumda. Aslında kalbimizin teline dokunmayı başarmış kimi batı kökenli grupların tarzlarını da söylendiği dilden ve "modern sound"undan soyutlayıp dinlediğimizde onların da zaman zaman doğu tabanlı müzikten etkilendiğini sezinliyoruz.
        Sanatın evrenselliğini hiçe sayıp doğu-batı, siyah-beyaz gibi hiyerarşik kabuller üzerinden müzikal üretime dahil olmanın yaratıcılığı kısıtlamaktan başka bir etkisine tanık olmadık. Sanatı yenileyen ve güzel kılan anahtar sanırız ki bu bitimsiz etkileşim halidir.
        Şu ana kadar az veya çok kulağımıza çalınanların ve bir şekilde bizlere duygusal olarak bir yerden dokunabilmiş müzisyenlerin hepsinin etkisinin üzerimizde olduğu şüphesiz. İlla isim vermek gerekirse belki eskilerden Zeki Müren, Orhan Gencebay, Erkin Koray son zamanlardan da Göksel Baktagir, Metin-Kemal Kahraman, Aynur Doğan gibi isimleri sayabiliriz. Tatlı tatlı kıskanmaktan ziyade bu gibi değerli müzisyenlerle ortak platformlarda buluşmak ve naçizane birlikte müzik yapmak arzumuzu da bu vesileyle dile getirmiş olalım :) 

***27 Ekim 2011 Aktüel dergisinde yayınlanmıştır***

Neyse- Siyah (Esved)