27 Aralık 2011

Yeni Amy Winehouse o mu olacak?


*** 22 Aralık 2011-4 Ocak 2012 Aktüel dergisinde yayınlanmıştır***

MÜZİK DÜNYASI BU KADINI KONUŞUYOR: Lana Del Rey

Onun için kimileri “yeni Amy Winehouse” dese de, o kendini “Nancy Sinatra’nın gangster hali” olarak tanımlıyor. Şarkıları, pop soslu birer Hollywood ninnisi gibi, 50’lerin siyah beyaz filmlerinden ilham alıyor. Huzurlarınızda, YouTube’da yarattığı infialden sonra tüm müzik dünyasının konuştuğu yepyeni bir star: Lana Del Rey.

SEBLA KOÇAN

İnternet dünyasının fenomenlerini bilirsiniz; gitarlarını alır tıngır mıngır bir şarkı söyler, hemen hemen bir gün içinde ünlü olur, ertesi gün albüm sözleşmesi imzalarlar. Şarkılarından sevgililerine merak konusu haline gelir, eskaza iyi giyinirlerse de önce kadınların, sonra da tüm dünyanın ilgisini çekmeyi başarırlar. Birkaç yıl önce MySpace’de keşfedilen Lily Allen da öyleydi, Allen bugünün en önemli pop figürlerinden biri haline interette hızla tanınması, çok sık blog yazması sayesinde geldi.



Peki bu karmaşık dünyanın neye ihtiyacı vardı? 60’larda müzik dünyasının “hayalleri süsleyen kadın” kontenjanının dolmaya ihtiyacı vardı, mesela. Babasının karizmasını silah gibi kuşanan Nancy Sinatra’nın bir gün ekranda belirip  “These Boots Made For Walkin” diyerek topuklarını yere çarpmasına ihtiyaç vardı, evet. Günümüz müzik dünyasında ise bu şarkı kadar iyisine ihtiyaç var tabii; ama yeniyetme starlar için daha fazlası gerekiyor. On parmakta on marifet gerekiyor: hem hayalleri süsleyecek kadar güzel, hem iyi giyiniyor olmak, hem iyi söylüyor, hem cesaret ediyor, hem de risk alabiliyor olmak çok önemli.

Şarkısı “Video Game”i radyoda duyunca “adı ne bilmiyorum ama seviyorum bu şarkıyı” diyenler kadar, klibini izleyince çarpılanlar da kim olduğunu merak ediyor, Lana Del Rey’in. O kendine “kapşonu içinde kaybolan lolita” diyor, bizse filtreden geçmiş, ulaşılmaz, elegan ve gizemli bir yeni müzisyen, diyelim. Lana Del Rey, şarkılarını hafif bir kırılganlıkla ama kesin bir başına buyruklukla söylüyor. Amy Winehouse gibi umursamaz görünüyor, sesi insanın içine işliyor, Nancy Sinatra gibi de sigarasını kulaklarımıza üflüyor. 2012’nin ilk ayında yayınlanacak albümü “Born to Die”ı dinleyince iyice anlayacağız aslında, ama şimdiden görüyoruz ki Lana Del Rey kartlarını doğru oynuyor.

Estetikli olduğu tartışılıyor olsa da yoktan vareldilen bir güzellik, bir ambalaj değil aslında Del Rey. New York’un gettolarından biri olan Williamsburg’de başlıyor hikâyesi. 19 yaşında ve kendi deyimiyle “korkudan altına etmek üzereyken” bir gün bir bara gidiyor ve mikrofonu açılıyor: “Şoka girmiştim. Jean bir pantolon ve sarı bir tişört vardı üstümde. Lilo Lounge adında bir rock bardı. Akustik gitarımla sahneye çıktım ve herkes bir anda durdu. Bir balad söyledim, ‘Video Games’e benzeyen, üç akorla falan çaldığım bir şarkıydı. Oraya ait olmadığım her halimden belliydi. Bittiği anda herkes durdu, bir kişi bile alkışlamadı. İnanılmaz utanç verici bir andı. Teşekkür ettim, bar taburesine asılı ceketimi aldım ve kaçtım. Eğer herkes bana gülseydi bir daha sahneye çıkmazdım. Asla.”

BİR ZERAFET ANITI GİBİ DİKİLİYOR
Gerçek adı, Lizzy Grant. New York aşığı. Şehir merkezine altı saat mesafede bir
küçük bir kasabada büyüdüğü için, şarkılarında epik ve nostaljik bir tat var. Hatta dikkat ederseniz, Del Ray’in şehla gözlerinde de Instagram filtresinden geçmiş gibi görünen bir duruluk, genç yaşına rağmen bir görmüş geçirmişlik, sakinlik, bir rafinelik de… Babası ise dolar milyoneri Rob Grant.

Bu ilgi çeken ifadesi bir “imaj çalışması” ise bile insan uzaklaşamıyor, aksine, merak etmeden duramıyor. Müziğe yeni başladığı yıllarda, aslında bir grup kurmak istiyor ancak menajerleri buna itiraz ediyor ve onun solo bir çıkış yapması gerektiğine inanıyor. En sonunda yıllarca düşünüp taşınıp, yaptığı müziğe en uygun “sahne isminin” Lana Del Rey olduğuna karar veriyorlar. Lana Del Rey, şık büstiyerleri, kucağında minik kedisi, elinde ince sigarasıyla bir zerafet anıtı gibi dikildikçe, sanki 70’lerin kliplerinden kesilip, ardında  David Lynch filmlerindeki karakterlerin rüzgârını estirerek YouTube’a yapıştırılmış gibi duruyor.

Zaten meselenin de özü burada olsa gerek. 80’lerden de sıkılan neslin bir on yıl, hatta bir on yıl daha daha geriye gitme heyecanıyla hemen herşeyi “retro” kategorisine sokması, ama bunu yaparken günümüz teknolojisinden vazgeçme alışkanlığı, belki de son model süperstar olmanın da anahtarı… Zira Lana Del Rey, şarkısını söyleyip elyordamıyla çekilmiş gibi duran klibini YouTube’a koyduğu anda milyonlarca kez  (bu satırları yazdığımız sırada bu sayı 11 milyon civarındaydı) tıklandı, iTunes’da bir numaraya yerleşiverdi ve yarım saat içinde konser biletleri tükendi.  Prestijli müzik dergisi Q tarafından verilen ödüller içinde “en iyi çıkış” ödülü aldı. Lana Del Rey, pahalı gece elbisesi içinde sarhoş olup yalpalayarak yürürken sevgilisinin dev kollarına tutunan ve aşk şarkıları söyleyen herhangi bir müzisyen mi, yoksa rock yapmayarak gene de rock duran kadın müzisyen neslinin son temsilcisi mi? Bekleyip göreceğiz.


10 MADDEDE LANA DEL REY
1.     Gerçek adı Lizzie Grant.
2.     Müzikteki ilham kaynakları Bruce Springsteen ve Kurt Cobain.
3.     Twitter’ında kendini şöyle tanıtıyor: “İstediğim her şeye sahibim: para, şöhret- hatta sizin o tatlı kamera ışığınızda Tanrı’yı bile buldum.”
4.     Albümün adı şu cümleden geliyor: “Senin tarafından öldürülmek, ölmenin en güzel halidir.”
5.     David Lynch ve 50’lerin siyah beyaz film müziklerine hayranlık duyuyor.
6.     Yengeç burcu.
7.     2009’da  Lana Del Rey a.k.a Lizzy Grant” adında bir EP yayınladı.
8.     “Video Games”, “Gossip Girl”de çaldığı anda popülaritesinin doruğuna çıktı.
9.     En büyük korkusu yalnız kalmak.
10.   “Video Games” Lana için çok dokunaklı bir şarkı, öyle ki “bazen söylerken ağlıyorum” diyor.

*** 22 Aralık 2011-4 Ocak 2012 Aktüel dergisinde yayınlanmıştır***