10 Eylül 2012

RHCP konserinin gizli yıldızı: İlhan Erşahin

Soldan sağa: Selin, İlhan, Sebla
Red Hot Chili Peppers konserinde "Take Me Home"la sahne alarak seyirciyi şaşırtan İlhan Erşahin'le Touch İstanbul Eylül sayısı için konuşmuştuk...

Yarısı İstanbul'a ait bir adam: İlhan Erşahin 

Kalan yarısı da New York’a ait aslında, Erşahin’in. Uzun zamandır orada yaşamış olsa da, İstanbul’a, Beyoğlu’na adım atmazsa eksik kalıyor. İstanbul da mevsimin en güzel haliyle kollarını açmış, onu kucaklıyor.

Sebla KOÇAN- Selin KARAKAFA
Fotoğraflar: Engin IRIZ

İlhan Erşahin 22 senedir New York’ta yaşıyor, 10 yıldır da orada işlettiği Nublu’yu ayakta tutuyor. İstanbul’a da çoğunlukla iş için geliyor. İlhan Erşahin için İstanbul demek, belki de birçoğumuz gibi onun için de belli bir bölgeyi tavaf etmek demek: Beyoğlu, Karaköy ve Cihangir… “Aslında belki de gece hayatı 5 bin kişilik bir topluluğun  bu bölge içinde yer değişmesiyle dönüyor” diyor. Kendisinin de o 5 binin içinde yer aldığını itiraf ediyor, böylece.



Erşahin’le şu an İstanbul’da konakladığı, yeni yapılanmakta olan Karaköy’deki Godiva Otel’in alt katındaki Bank’ta buluşuyoruz. Erşahin, -hayret ki- kahve sevmiyor. Elinde sürekli ya çay ya da karışık meyve suyu var. Sağlıklı yaşamaya özen gösterdiği her halinden belli, 47 yaşındaki müzisyenin. Hem neşeli, hem de enerjisi yüksek biri. Hem hemen ulaşılabilir, hem de ulaşılamaz bir hali var sanki. Ve hayır, sandığınız gibi büyük bir egosu yok. Uzun uzun konuşmaktan ziyade, dinlemeyi daha çok seviyor gibi görünüyor. Yolda giderken onu tanıyan, onunla fotoğraf çektirmek, sohbet etmek isteyen kimseyi kırmıyor, hemen gülümsüyor ve onları da dinlemeye koyuluyor. Sokak müzisyenleriyle arası çok iyi. Hemen yanlarına gidiyor, konuşmaya başlıyor onlarla. Zaten onlar da Erşahin’i tanıyor, sanatçıya bir sonraki konserinin nerede olacağını soruyor. Karaköy’den Tünel’e gittiğimiz kısa metro yolculuğumuz sırasında da, Beyoğlu’ndaki plakçılara dağıtmak üzere koltuğunun altına sıkıştırıp, sonrasında ağırlıkları yüzünden kendisine omuz ağrısı olarak geri dönen dev plaklarıyla İstiklal Caddesi’nde yürürken de defalarca şahit oluyoruz bu anlara. Ve bir kez daha görüyoruz ki, İlhan Erşahin’in bir parçası ne kadar New York’a aitse, öteki parçası da bir o kadar İstanbul’a ait…

İstanbul’ a daha çok tatil yapmak için mi geliyorsunuz ?
Hayır aslında İstanbul’a daha çok iş için geliyorum. Konserler için buradayım. Bodrum, Çeşme konserlerimiz olacak. Bu yazı daha çok New York’ta geçirdim.

Programınız ne kadar dolu?
Galiba 2040’a kadar! Çünkü aslında benim için her gün tatil ve her gün iş… Ben tatil yapmayı sevmiyorum. “Hadi 10 gün gidip otlarda yatayım” türünden tatiller bana göre değil. Her gün konser versem, her gün çalsam yorulmam. Çalınca rahatlıyorum.

Saatlerce, hiç yorulmadan çaldığınız anlara şahidiz. Var mı öyle bir rekor denemeniz?
Herhalde bu rekor Antalya Film Festivali’nde kırıldı. Durmadan, sanırım dört saat aralıksız çaldık orada.

Kaç saat sahnede kalacağınız seyirciyle mi ilgili?
Tabii ki öyle. Dans eden seyirciyle daha kolay geçiyor zaman, oturup dinleyenlere göre.

Artık çalmayı bırakıp sahneyi terk etmek istediğiniz, kötü geçen konserler oldu mu? Ne yapıyorsunuz öyle zamanlarda?
Genelde kendimi şanslı hissediyorum bu konuda. Ama konserde ses sistemi kötüyse, birbirimizi duymuyorsak sıkılabiliyorum. İstanbul Caz Festivali’nde öyle bir şey yaşadık mesela. Ama genelde problem yaşanmıyor.

Son zamanlarda verdiğiniz konserler içinde dört dörtlük, süper geçen hangisiydi?
Son yıllarda geçen konserlerden genelde memnunum.

Heyecanlanıyor musunuz, yoksa artık alıştınız mı çalmaya?
Her seferinde çok heyecanlanıyorum. Alışmak diye bir şey olmuyor.

Eski Nublu Asmalımescit’teydi, neden kapandı?
Ben Nublu’yu birkaç defa denedim. Ama elimde olmayan nedenlerden dolayı kapatmak zorunda kaldım. Ortaklarla problemler çıktı vesaire… Bir yer işletmek her yerde zor iş zaten. Yalnız İstanbul’da değil, New York’ta da böyle. 10 senedir Nublu’yu orada ayakta tutabildiğim için tebrik ediyorlar beni.

Yeni Nublu’nun yeri neden bu sefer Karaköy’de?
Yeni Nublu’ nun Karaköy’de olması aslında bir tesadüf. Godiva Otel’in sahibi bodrum katını “ya spa yapacağız ya da başka bir şey, ne yapalım” diye düşünürken “orayı Nublu yapmak ister misiniz” diye bize sordu. Öyle denk geldi. İstanbul’da Nublu açmak aslında pek kafamda yoktu. Taksim -Beyoğlu hattından ziyade artık Şişhane - Karaköy hattı daha popüler olmaya başladı ayrıca. Hem gece burada trafik de olmuyor. Kalabalık da daha azalıyor, iyi oluyor.Babylon, İKSV Salon gibi mekanlar İstanbul için önemli. Ama oralar daha çok konserler için… Nublu gibi bir mekan lazımdı İstanbul’a.

Yani Nublu daha çok konser öncesi veya sonrası gidilebilecek bir mekan olacak, değil mi?
Evet, bizim mekanımız takılmak için, kulüp havasında. DJ de olacak, canlı konserler de olacak. Amaç New York’taki gibi bir Nublu yapabilmek. Kimin çalacağı önemli olmadan, biletsiz bir şekilde Nublu’ya takılmaya gelip, müzik dinlemeye gelenler olsun istiyoruz. İyi müzik, değişik gruplar olacak. Resmi olarak açılışı da 20 Eylül.

“İSTANBUL MEZESİZ OLMAZ”


İstanbul’da uğramayı sevdiğiniz yerler neresi?
İki tane plak dükkanı var. Biri Kontra Plak diğeri Lale Plak. İstiklal Caddesi üzerinde House Cafe, Babylon’u seviyorum. Cihangir’de Datlı Maya, Kiki olabilir. Eskiden daha çok Cihangir’e giderdim. Son senelerde daha çok konser için geldim. Büyük Londra Oteli’nde kalıp konsere gidip geliyordum.

Bu hatta bir ev tutmayı düşünüyor musunuz?
İsterdim aslında. Konserler için genelde oteli ayarlıyorlar. Ev tutup kirasını vermek, masraflar falan zor olabilir ama. O yüzden otel hayatı benim tercihim.

İstanbul’a ailenizle geldiniz bu kez. Nereye gidersiniz ailecek?
Yani çok özel bir yer yok ailecek gittiğimiz. Karaköy Lokantası’ na gidiyoruz mesela, orayı seviyoruz.

O zaman sanırım rakıyı da epey seviyorsunuz…
Evet, rakıyı severim. Ama daha çok şarap içiyorum. Türkiye’de mezelerle rakı iyi gidiyor.

Brezilya’da düzenlediğiniz İstanbul Festivali’ne gelelim, uzun zamandır hazırlıklarıyla meşguldunuz, nasıl geçti?
Çok güzel geçti. Sao Paulo’da iki senedir Nublu Jazz Festivali yapıyorum. Onlar iyi geçince “hadi bir İstanbul Festivali yapalım” diye bana teklif geldi. Düzenledik ve bir sürü grupla gittik. İstanbul Sessions, Wonderland, Babazula, Yasemin Mori, 123, Kolektif, Aynur Doğan gibi isimler geldi. Barış K, Can Irak, İpek İpekçioğlu gbi çok iyi DJ’lerimiz vardı. Yaklaşık 900 kişilik mekanda iki hafta boyunca süren büyük bir festivaldi. Haftanın beş günü çaldık, yani toplamda 10 gün çaldık.

Seyirci nasıldı peki?
Sao Paulo  da İstanbul gibi büyük ve garip bir şehir. Yaşlısı da genci de geldi. DJ tayfa, sanatseverler, her çevreden insan vardı… Erkan Oğur bile geldi.

Pek çok ülkede çalıyorsunuz, mutlaka gözlemliyorsunuzdur seyirciyi…
Sao Paulo’da mesela insanlar dans etmeye çok meyilli. Orada insanlar daha rahat. Benim için organizasyon daha önemli ama. Mesela Brezilya’da çalmak eskiden çok kötüydü ama şu an oradaki mekanların ses sistemleri Avrupa standartlarında. New York da her zaman harika diyemem, hatta bazen en kötü olabiliyor. Orası kendine has bir yer. Bir yandan en rahat şehir bir yandan en zor şehir. Para kazanmak, konserlere girmek… Yirmi sene önce saksafoncudan ders almaya gittiğimde New York’ta para kazanamıyordun. Arkadaşlarım orada yaşıyor ama para kazanamıyor.

Burada yapmak konusunda durum nedir? Birçok insan 2007’deki Radar Live yapılamıyor diye üzülüyor, iyi bir seçenek olurdu.
Burada Nublu Festival yapıyoruz ama sponsor bulamıyoruz.

“İSTANBUL ARTIK ULUSLARARASI BİR ŞEHİR HALİNE GELDİ”

New York’tayken İstanbul’da özlediğiniz neler var?
İstanbul çok değişti. 10 sene önce burada doğru düzgün kafe bile yoktu. Bir sürü güzel yer var artık. Ama mezeler burada çok güzel, sen sevdiğim şey bu... Karaköy Lokantası, Yakup, en çok özlediklerim... Bunun dışında Münferit, Cihangir Hayat, Bebek’te de Lucca çok güzel.

İstanbul’u daha çok sevmişsiniz galiba son zamanlarda…
İstanbul çok değişti. Artık uluslararası bir şehir haline geldi bence. New York bir kaynak ama İstanbul’da işler daha kolay yürüyor. Son 60- 70 senedir her şey oradan geldi. Moda, medya, fikirler her şey oradan. Orada ayrı bir his var. 22 senedir New York’tayım. Hayatım orada. Kızım orada doğdu, okula gidiyor. Gençken çok kafaya takıp gitmiştim. Ama İstanbul’u çok seviyorum.

“İSVEÇ’İ DE SEVİYORUM AMA ORADA YAŞAYAMAM”

Dünyayı dolaşıyorsunuz, İstanbul ve NY dışında nereleri seviyorsunuz?
Sao Paulo’yu da seviyorum. Bu sene ilk defa Tokyo’ya gittim çok beğendim. Paris de aynı şekilde.

Şehir hayatından kaçıp sakin bir yerlerde yaşamak istediğiniz oluyor mu hiç?

Ben aslında doğayı da çok seviyorum. Brezilya’ya gittiğimde küçük bir köyde kalıyorum. Güneyi de seviyorum ama son zamanlarda çok bozuldu. Yine de şehir çocuğum. Stockholm’de büyüdüm. Şehir enerjisi değişik bir şey. İstanbul’da 12 milyon insandan 5 bin kişi gece dışarı çıkıyorsa, Stockholm’de 1 milyon kişiden 30 bini dışarı çıkıyor. Herkes çok kültürlü, herkes çok sosyal. Orayı da çok seviyorum ama artık orada oturamam.

Şehir müziğinizi ne kadar etkiliyor?
Tüm bu şehirler müziğimi etkiliyordur mutlaka. Ama ben illa müziğime girsin diye uğraşmıyorum. Sonuçta kendi müziğimi yapıyorum ve doğal bir şekilde etkiliyorsa etkiliyordur. Bir parça Brezilya bir parça Türk ritmi olsun diye uğraşmıyorum. Kendi müziğimin içinde renkler var. Öylece çıkıyorlar.

*** Touch İstanbul Eylül sayısında yayınlanmıştır***