14 Haziran 2012

Athena, Gogol Bordello, Jessie J ve Muj...





Hello Athena, ne var ne yok orada?
Athena bu aralar tam gaz konserdi, şenlikti geziyor, çalıyor. Geçtiğimiz haftalarda onları ODTÜ K.K.T.C kampusu bahar şenliklerinde izleme fırsatımız oldu. 90’lardan bu yana aktif olarak müzik yapan grubu canlı izleyince bir kez daha anladık, ekip gün geçtikçe işinin ehli oluyor, olgunlaşıyor. “Pis” albümü 2010’un en iyi Türkçe albümlerinden biriydi. Canlı performanslarında da albüm kaydından aşağı kalır bir yanları yok. Cover konusunda da seçimler nokta atışı. Konserlerinde  Zafer Peker’in “Diyemedim”ini söyleyip harlıyorlar sahneyi. Geçen yaz “Ben Böyleyim”le arz-ı endam eden Athena’nın konser sonrası kulisinde aldık soluğu ve bu aralar neler yaptıklarını sorduk. Öğrendik ki Athena bu yazı boş geçmeyecek ve temmuza kadar konserlere devam edecek. Orhan Gencebay’ın 30 şarkılık dev toplamasında da bir şarkı söyleyen grup, sonbaharda yeni albüm kaydına girecek. “Pis’in çoğu Londra’da yapıldı ama İstanbul’da iki kez elemeden geçti” diyor, Hakan Özoğuz. Yeni şarkılarınsa çoğu İstanbulluymuş. Malzeme toplamak için konser konser dolanıp, Cihangir’deki Datlu Maya’ya bol bol gidiyorlarmış. Red Hot Chili Peppers ve Metronomy konserlerini merakla bekleyen grubun en son gittikleri konser Babylon’daki Woodkid olmuş ama biraz hayalkırıklığı yaşamışlar. “’Baltimore’s Fireflies’, ‘Brooklyn’, ‘Iron’ çok güzel şarkılar ama konserde sahnede başka bir şey bekliyorsun, onu göremedik” diyor, solist Gökhan Özoğuz. Bir de kulise kadar gitmişken sormadan edemedik. Athena’nın “Tersine”si “Pis”in en muazzam şarkılarından biri ama grup bu nefis şarkıyı konserlerde pek çalmıyor. Nedenini sorunca Gökhan, Hakan’a doğru bir bakış atıp “gördün mü bak” diyor, “senin yüzünden çalamıyoruz”; davulcu Alican Tezer ise devreye giriyor: “Bazen bislerde çalıyoruz” diye arayı buluyor. Kısacası, Athena’yı çaldığı şenliklerinden birinde mutlaka yakalayıp izleyin, ve yerinde gözleyin, “Tersine”yi çalarlarsa da bizden selam söyleyin.




İstanbul senin de bir evin sayılır Eugene
Biliyorsunuz 30 Haziran’da Solar Beach’te olacak deniz kenarı festivalimiz Mono’ya Gogol Bordello geliyor. Grubun solisti Eugene Hütz’le geçtiğimiz günlerde bir telefon röportajı yaptık. Ve sorduk, “Biz sizi dinliyoruz da, peki siz hiç Türkçe müzik dinliyor musunuz?” Aldığımız yanıt ilginçti: “Aslında bir sürü Türkçe müzk yapan grup dinliyorum. Deneysel işleri severim ben. BBC’deki canlı yayınları kaçırmam mesela. Türkçe müzik dersen, Babazula’yı çok seviyorum mesela. 5 yıl önce Sulukule’de meşhur olan grupların albümlerini almıştım geldiğimde… İsimlerini bile bilmiyorum, ama onları dinlemeyi çok seviyorum. iPod’umda hepsini karman çorman dinliyorum. Bak mesela bir tanesi şu… (dinletiyor) İsmini buldum! 2/5 BZ. Hatta ‘Öküz İstanbul’ diye bir şarkıları var. Bu bir DJ set, ‘peel sessions’ diye geçiyor. Müthiş bir enerjisi var, kıvrak danslar yapılabilir bununla.YouTube’da var, mutlaka dinlemelisin!” Eugene Hütz’ü bulmuşken, onların başını çektikleri gypsy punk devriminden söz etmemek olmaz: “Gypsy punk benim için bir hayat biçimi, benim mesleğim. Hayat biçimim de benim tutkum, hayatımdaki diğer şeyleri yapabilmem için bir itekleyici. Küçük bir bebekken bile ilgi alanımdı. Şu an tek derdim bunu bir sonraki seviyeye taşıyabilmek. Bu iş bana şunu öğretti, insan hayatta yapması gereken şeylerden önce sevdiği şeyleri yapmalı. İnsanlar hep tersini söyler, ama bence salla gitsin…”Hütz, Rio de Janeiro’dan sonra taşındığı New York’ta hayatının güzel geçtiğini, ama New York’ta yalnızca gece hayatı olduğunu, Rio’da ise hem gece hem gündüz hayatın daha renkli olduğunu söyleyince ona Rio’nun İstanbul’la ne kadar benzediğini söylemeden edemedik. Hütz de bu fikrimize katıldı ve eğer New York olmasa İstanbul’da yaşamak isteyeceğini söyledi: “Hep derim ki, Rio’dan sonra en sevdiğim ikinci şehir kesinlikle İstanbul’dur. Hatta orada çok arkadaşlarım var…" 




Jessie J: Temizim, örneğim, eğlenceliyim
Bu yaz 25-28 Haziran’da Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşecek olan Pozitif Günler’in en sağlam isimlerinden biri de Jessie J olacak. “Price Tag” ve “Domino” ile Billboard listelerini sallayan müzisyen sessiz ve derinden ilerliyor aslında, Türkiye’de. Kendisinin deyim yerindeyse tam bir “temiz müzisyen” duruşu var.  Fanlarına rol model olmaktan çok hoşlanıyormuş 24 yaşındaki genç müzisyen. “Ne olmak istiyorsanız sigara içmeden, alkol ve uyuşturucu kullanmadan da olabilirsiniz. Ben saflıktan motive olan bir insanım. Benim için gençlere örnek olmak çok önemli. Kendinize inanmalısınız, çünkü eğer inanmazsanız kimse de size inanmaz” demiş Top of the Pops dergisine. Ve eklemiş: “Kapılar yüzünüze kapandığında bunun son olduğunu düşünmeyin. Köşeyi dönünce daha büyük, daha güzel bir kapı daha olabilir. Sadece gidip onu bulmanız gerekir.” İnsanları yüreklendirmesi iyi güzel de, diğer demeçleriyle kliplerindeki arsız, umarsız duruşun yanında “dersime de çalıştım” der gibi olmuş biraz. Neyse, gene de seviyoruz seni Jessie J. Manga’nın Ferman’ı gibi, konserini merakla bekliyoruz.






5 SORU 5 CEVAP : MUJ“Got You” adını verdikleri klipleriyle Türk dinleyicisiyle tanışan; Allen Hulsey ve Emre Atabay’dan oluşan Muj’u yakından tanıyalım. ** İki kişilik grup olmanın avantajları neler?Her şeyden önce, işimize ve müziğimize daha rahat konsantre olabiliyoruz.
Müziği arkadaşınızla beraber yapmanın keyfi bir ayrı oluyor. Biz karakter olarak birbirimizi çok iyi tamamlıyoruz. İhtimalleri azaltmak daha güçlü bir fikre yogunlasmamiza yardimci oluyor.

** Bir albüme sahip olmanın önemi neydi sizin için?Müziğin bir sınırı yok, geldiği gibi yaşanıyor. Berklee'de tanıştığımızdan beri müziğe hiç dar bakmadık, sesi inceledik, deneyler yaptık. New York’a gelince müziğimizi bir vites ileri atmak istedik. Ve oturduk album yaptık. Sonunda farkettik ki, en çok albümü yaparken eğlendik. Yaşadıklarımizı ve deneyimlerimizi üretmek istedik. Sadece çaldi bitti gibi değil, tükenmeyen, sonu gelmeyen bir ürün gibi.

** ABD’de yaşamanıza rağmen Türk dinleyicilere de ulaşmak istediniz, neden?Bizi buluşturan ilk nokta Türkiye’ydi. Berklee'de tanışma hikayemiz Galatasaray Fenerbahçe muhabbetinden baslamıştı. Müzik ve kültür olarak paylaştığımız öğeler içerisinde Türkiye’nin yeri çok büyük. Amerika’da okuduk, yaşıyoruz ama bizi en çok Türkiye sevmeli diye düşünüyoruz.

** Müzik dışında neler yapmaktan hoşlanırsınız?Allen: Her yaştan müzik öğrencim var. Ayrıca yemek yapmak benim için bir sanat.
Emre: Araba delisiyim. Atlayayım arabaya road trip’e çıkayım…

** Bu ara iPod’unuzda neler dönüyor?Her zamanki gibi, her telden çalıyor iPodumuz: Muddy Waters, Pink Floyd, Rolling Stones, Radiohead, Erik Satie, Miles Davis, Erkan Oğur, MFÖ, Black Keys, The Kills, Tanju Okan, John Cage…
 

*** Aktüel dergisi 7-20 Haziran 2012 sayısında yayınlanmıştır***