27 Mayıs 2012

Soundgarden, Bangkok ve Eurovision'a hızlı bakış!

The Parov Stelar Band (*)
Hızlı bir haftasonunu geride bırakacak gibiydik, bırakıyoruz, bıraaaaaak......tık evet.

Hızlı, çünkü bundan sonra mevzumuz son derece müzik. Daha da hızlandırılmış bir kursmuşçasına yani, artık hemen her hafta bir konser, festival ortamından bildiriyor olacağım- umarım.

Dün benim için birhayli koşturmalı bir gündü, zira A Haber'in sevilen müzik programı Müzika'da Tolga Akyıldız ve Hatice Gökçe ile birlikte Özlem İşiten'in konuğu olduk... Mevzumuz elbette Eurovision'du.
(Benim tahminim 5 veya 6. oluruz'du, 7.olduk ama fena da olmadık hani.. Gene de İsveç'in birinciliğini tutturamadım. İtalya'nın şarkısını çok beğenmiştim aslında... İsveç bana göre Celine Dion'a remix yapmışsın gibi bir şey, sevemedim şarkıyı karagözlüm..) Birhayli keyifli zaman geçirdik, hatta yayın sonrası da birer çay içip sohbete devam ettik. Başlarda TV işi, hele ki canlı yayınlar beni epey geriyordu, Özlem ve Tolga gibi tanıdık isimlerin olması büyük ölçüde rahatlattı beni. (Billboard zamanında NTV'de ufak tefek görüşler verirdik ama gene de bu konuda beni kamera işine alıştıran, vakti zamanında Kral TV'de yayınlanan, Akın Özhan'ın başını çektiği "O KM" ekibidir, onlarla çok eğleniyorduk bu çekim işlerinde. Onlar olmasa hayatta bu kadar rahat olamazdım herhalde...) Neyse efendim, programın tamamını şuradan izleyebilirsiniz.


Eurovision sohbeti sonrası yüzümde üç kat fondötenle koşa koşa Soundgarden festivale doğru yol aldım. Aman Allah'ım o ne?? Maslak buz gibi bir soğuk. İlk gördüğüm, adeta yeniden kış gelmişçesine bir sis perdesi... Meğer o sis kış değil, festival alanı dışındaki köfte-ekmekçiden geliyormuş. Aslında başıma geleceği bilsem, doya doya koklardım o sisi ve kuyruğa girerdim, çünkü içerde benim gördüğüm 4 adet yeme-içme alanı vardı. Benimse tüm güne mal ettiğim bir adet simit vardı midemde. Olmadı yani.. Bu sefer güldürmedi! Midemin gurultuları sahnedeki müziği bastırınca akıllanmaya karar verdim: bundan sonra herhangi bir festivale aç gitmek yok!

Bangkok'çuluk: Seninlayım...
20.00 civarı gidebildiğim için, orman sahnesinde çalan Club Bangkok'a denk gelebildim nihayet. Adamlar hemen her konser ve festivalde karşıma çıkıyorlardı ancak bir türlü setlistlerini baştan sonra dinleyebilme şerefine mazhar olmamıştım. Ekibi hemen her gün takip eden, viral videolarına, tweet'lerine çok gülen bir takipçileriydim aslında. (Eda Solmaz sağolsun.) Bu sefer kaçarı yoktu. Derhal sahnenin yakınlarına mıhlandım. Club Bangkok çaldıkça biz önlere doğru kaydık, çömeldik, diğeldik, zıpladık, hopladık, birbirimize omuz attık. Ekipten Hakan dev bir ayakkabıdan -büyük bir ihtimalle- votka içti, bir ara Dou damacanayla -evet bildiğiniz damacana- seyircilere su fırlattı (aldık nasibimizi)... Onur sakindi, taa ki tişörtlerin çıktığı ana kadar... Evet, Club Bangkok sonlara doğru soyunuyor. O dondurucu soğukta bile soyundular, alkışlıyorum. O soğukta yarı çıplak kalan, temmuzun göbeğindeki festivallerde neler etmez diye de düşünmeden edemiyor ve depresyon hırkama sarılıyorum.


Çileli bir wrap kuyruğuna girdiğimiz sırada konuştuk aslında; Club Bangkok iyi çalıyor evet, ama bir yandan da kendilerini iyi tanıtıyor. Yapılan iş kadar, bunu fotoğraflamak, videosunu çekmek, sosyal medyada aktif olmak bu işin önemli bir parçası, Bangkok bunu beceriyor. Aldık sticker'ları, "seninlayım" dercesine sağımıza solumuza yapıştırdık. (Sticker işi canımızdan çok sevdiğimiz Dancing Birds Feel the Beat ekibine de nasip olur inşallah, demeden edemeyeceğim...) O rezil servis yüzünden (Enginar'ın kalabalıkla imtihanı) wrap de yiyemeyip soğuk bir sandviçle yetinmek zorunda kaldığımız dakikalarda bunu bir kez daha teyit ettik: kendini doğru bir şekilde pazarlamak çok önemli. Olduğun gibi görünmekle kalma yani, bunu göster, paylaş, irtibata geç!

İpek ve ben...
Ana sahneyi Babylon Lounge'da izledik. Parov Stelar Band ilk kez izlediğim kadarıyla hayli eğlenceliydi. (İpek'in söylediğine göre Oi Va Voi'nin modifiye edilmiş haliymiş.) Seyirciler içinde gözüm Kuzey Güney'den bildiğimiz Merve Boluğur'a takıldı, "aa hakikaten ne güzel bir kızmış" derken Çağan'la rastlaştık. Çağan, The Fuck is Back'ten bildiğiniz o nefis parti fotoğrafları çeken Çağan, nam-ı diğer Tchane Okuyan... Touch İstanbul için röportaj yapmıştık aylar önce, sonra bize fotoğraf da çekmeye başladı. Sitesinde Soundgarden'ın fıstık gibi fotoğraflarını bulabilirsiniz... (Bu arada Twitter'da Votkalimon da aynı konuya isabet etmiş, Soundgarden için kullanılan #bsgistanbul hashtag'ini ben de "bi s.ktir git istanbul" olarak okudum önce hızlıca, ne yalan söyleyeyim. Two Door Cinema Club'ı simgeleyen TDCC'yi de TCDD olarak okumuş olmak neyse de, bu fena oldu tabii.)

Kısaca durum böyle... Senenin ilk festivali Soundgarden başarıyla atlatıldı. Yiyecek konusundaki yetersizliği saymazsak, şahane bir festivaldi. Gelen kitle de epey iyiydi (Erasmus'una sağlık....) Parkorman'ı da özlemiştik. Eve gidip Eurovision'un puanlamasına ancak yetişmeme değdi yani. Şimdi Madonna konserinden ziyade, hedefimde 25-28 Haziran'daki Pozitif Günler var. Two Door Cinema Club'u canlı izlemek için sabırsızlanıyorum, Pozitif'in organizasyonlarını seviyorum.

Yazı bittttttttt.......ti.

SARDIRDIM....
** Song Pop aplikasyonuna. 90'lar atışması yapmak şahane. Müzik kulağınıza güveniyorsanız batının en hızlı şarkı bilen kovboyu olabilirsiniz (vuuu-huuu reklam sloganı gibi oldu valla.)
** Gossip'in yeni albümüne. "Get A Job" ve "Melody Emergency"ye vuruldum.
** Slash'in yeni albümüne, özellikle de "Anastasia" şarkısına. Myles Kennedy'yi ne çok özlemişim... Bir Atilla Atalay deyimi olarak söylemek gerekirse, şarkının "orası" 04:20'den sonrası..
** Kaiser Chiefs'in Sziget performansına. MTV Live'da sık sık veriyor. One Love hemen gelsin!
** Marina and the Diamonds'un 3Oh!3&Katy Perry şarkısı "Starstrukk" cover'ına... Eski bir cover ama Eda sağolsun, Kıbrıs'a giderken uçakta dinlettiği andan beri doyamadım. (Billboard Mashup Mondays'ten...)


 

(*) Fotoğraf, 'Hayat Sadece Bir Ninnidir' blogundan alınmıştır....