18 Kasım 2011

Emrah Ablak'ın yeni kitabı: Tübitak


Uykusuz çizeri Emrah Ablak bizim çevrede en az bir Bülent Üstün kadar torpilli. :) Kendisiyle olan ahbaplığımız birkaç yıl evvele dayanıyor. Bir ay kadar önce "Modern Gezginler" haberimde Maçka Parkı'nda oturup çay içtik, ufak çaplı bir röportaj yaptık. Sonra Tübitak kitabı çıktı. Dergideki köşesini aksatmadan sıfırdan çizdi, Ablak bu kitabı. Sağolsun dergiye geldi, bizzat yeni çıkmış ozalitleri üzerinden okudum ben yepyeni "Tübitak"ı. Hep söylerim, lise yıllarımdan beri takip ettiğim çizerlerle bugün iş yapabiliyor olmak benim için müthiş bir mutluluk. Buyrunuz aşağıda yeni Tübitak kitabı haberi... 

*** 10-17 Kasım 2011 Aktüel dergisinde yayınlanmıştır***  

Çizer Emrah Ablak’ın “Tübitak” serisinde yeni kitap “Saklı Düşman”  yayınlandı. Toplam üç kitapta anlatılacak öykünün ilk kitabında kahramanlarımızın hikâyesi İran’ın Yezd şehrine uzanıyor. 

Emrah Ablak’ın yedi yıl önce deliler gibi takip ettiği Bilim Teknik dergilerinden esinlenerek Lombak’ta çizmeye başladığı “Tübitak” serisi uzun bir aradan sonra yeni öyküsüyle meraklılarının karşısına çıkıyor. Tübitak’ta çalışan bilimadamı Azmi Cankuş ile kurumun “halk tipi” kahramanı temizlikçi Bayram Efendi ve çevresindekilerin başına gelen komik öyküleri anlatan Ablak, iki yıldır üzerinde çalıştığı serinin ilk kitabının adını “Saklı Düşman” koymuş. Ablak bu isimle hayranı olduğu İngiliz çocuk kitapları yazarı Enid Mary Blyton’un “Afacan Beşler”inin aynı adlı kitabına atıfta bulunmuş.


“Tübitak” serilerinde iki kahraman var: Bilimadamı Azmi Cankuş ve temizlikçi Bayram Efendi. Yeni öykü “Saklı Düşman”da ise Bayram Efendi’nin deyimiyle “prosör” Azmi Cankuş’un yeni projesi “parçacık fiziği”ni temel alıyor.  Cankuş, asistanları Hakan ve Ergin’le birlikte heyecan içinde “Manyetik Alan Zembereği” adını verdiği projesini hayata geçirmek üzere çalışmalar yapmaktadır. Bunun için önce bir konuşma yapar: “Ülkem adına bu projeden çok umutluyum çocuklar” der,“Bugün burada sizlerle atacağımız ufak adımlar, umarım geleceğe koşan bir maratona dönüşür ve finiş çizgisi de yüksek medeniyet seviyesi olur.” Makineyi çalıştırır ve aktif hale gelen mıknatıslar birden odada olmaması gereken bozuk para, çakı, tırnak makası en sonunda da vileda sapını makineye yapıştırır. Projesinin sabote olduğunu gören Cankuş çıldırır ve “Bayraaaaaam!” diye hedefine haykırır. Dolabın arkasına saklanmış olan Bayram Efendi alı al moru mor saklandığı yerden “Verin lan paralarımı” diyerek çıkar. Cankuş “Ne işin var lan labaratuvarımda!” diye Bayram Efendi’nin yakasına yapışır ama Bayram Efendi’nin cevabı hazırdır: “Ne demek ne işin varg! Paratonları birbirine vurdurup vurdurupta sayısız parçacıkları, enkaz fiskiyesiyle etrafa saççam dimedin mi?”
Bayram Efendi genellikle “olmaması gereken” her yerden belirmesiyle meşhurdur. Çünkü onun tabiatında temizlik yapma isteğiyle birlikte bitmek bilmeyen de bir merakı vardır. Bu yüzden milyar dolarlık deneyleri sabote eder, kabahati de hiçbir zaman üzerine almaz. Daha önceki hikâyelerde dünyada yalnızca 150 bin litre bulunan ve profesörün incelemek için yalnızca 22 santilitresini bulabildiği örnek suyu bakmadan sormadan mideye indirdiğini, Cankuş’un üzerinde yıllarca çalışıp didinerek oluşturduğu alev topunu viledasının ucuyla söndürmeye çalıştığını görürüz. İdealist Azmi Cankuş yine de sabırlı, dünya iyisi bir insandır, Bayram Efendi’nin bu davranışlarını görünce saçını başını yolar ama onu ekmeğinden de etmeyi düşünmez.


Bayram Efendi dünya paraya ve emeğe yazık eden densizliklerinin farkında değilmiş gibi davranır. Kendini kurumun çay ocağında çalışan ve tek işi “çay dökmek” olan Ali Emmi’ye över de över: “Bi çay dök hele Ali Emmi.. Demi derin olsun” der önce, sonra yılgınlıkla gözlerini ovuşturur ve anlatır: “Yav, porpösör çağırdı gittim. Bayram dedi patron ama sayısız parçacıkla etrafa toz fiskiyesi saçıcaz, iş büyük iş, var mısın dedi”.. Hikaye dinlemenin hastası olan Ali Emmi yıkamakta olduğu çay bardağını bırakır ve kendine de bir çay koyup Bayram Efendi’nin karşısına kurulur, heyecanla dinler. “Prosör dedim, zaten bütün gün koridorları, tuvaletleri iki su yıkadım dedim, sabahına temizlememle  öğle namazına varasıya ortalık leş oluyo, benimki de can, belim ağrıdana kopuyo fıtığım kaydı, bu deneyi dışarda saçsanız olmuyo mu dedim” der… Ali Emmi “Tabi ya” diyerek küçük sesle onaylar Bayram Efendi’yi. Bayram Efendi sazı eline almıştır bir kere. Devam eder: “Saçma sapan manyak subuk gonuşma bu kadar yüksek meydeyniyet, çizgisinin labratoru sokakta ulu orta yapılır mı dedi”… Ali Emmi’nin de gazıyla “prosör”e verir veriştirir, bire bin katar, kendini yine işin içinden sıyırmayı başarır. “Bayram Efendi Şener Şen’le Kemal Sunal mizahı arasında bir yerde duruyor” diyor, “Tübitak”ın yaratıcısı Emrah Ablak. Çoğu noktada kendisinin de hayatı Bayram Efendi gibi yaşadığını, gördüğünü itiraf ediyor.

YENİ ÖYKÜ YEZD’DEN SURİYE’YE UZANIYOR

“Saklı Düşman”ın rotası, çizerlikten kazandığı tüm parasını seyahate harcayan Ablak’ın son yıllarda yaptığı Ortadoğu gezisinden ilhamla İran’dan başlıyor. Ankara’da bulunan Tübitak binası deney esnasında kaynağı bilinmeyen bir saldırıya uğrar. Kan gölüne dönen ortalıktan Bayram Efendi sayesinde kurtulan Azmi Cankuş, Ali Emmi ve asistanları Hakan ile Ergin, daha önce Van’da yaptıkları bir çalışmada onlara yardımcı olan albay emeklisi pilot amcanın yardımıyla kendilerini Van’da bulurlar. Profesör Azmi ile Bayram Efendi haricindekiler kalır, asıl aranan ikili birlikte kaçak olarak İran’ın Yezd şehrine gitmeye karar verirler. Lakin kendi uçağını kullanan albay biraz çatlaktır. İkiliyi Haravil’in karlı eteklerinde tıpkı uçaktan yük atar gibi bırakır. Karlarda yuvarlanan profesörle Bayram Efendi’nin ne kadar zıt karakterler oldukları ve içinde bulundukları kültür çatışması burada verdikleri tepkilerden de anlaşılır. Gözlüklerini tutan Azmi Cankuş “Kaçık ihtiyar!” diye söylenirken, Bayram Efendi “Orrzzbu çocuu…” der.  


Dikkatli okunduğu zaman “Tübitak” serisi, içinde önemli referanslar ve bilgiler barındırıyor. Mesela “Saklı Düşman”da geçen hikâyede Tübitak binasına yapılan kanlı saldırının arkasında tek kaşlı Acrab Wei adında bir adam kahramanlarımızın peşine düşüyor. Ablak bu adamın daha sonraki kitaplarda ortaya çıkacak kişisel tarihini anlatırken 1982 yılında Suriye hükümetinin Hama’daki ayaklanmayı bastırmak amacıyla saldırdığı katliama işaret edeceğini söylüyor. “Saklı Düşman”da da, tıpkı diğer “Tübitak” kitaplarında olduğu gibi içinde geçen anekdotların genellikle gerçeği yansıtması özelliği var. Bu kitapta yalnızca Tübitak binasıyla Meclis binasını bağlayan arşiv tüneli kısmını uydurduğunu söylüyor Ablak, “kimbilir” diyor gene de, “belki de vardır böyle bir geçit.”

Hikâyenin en çarpıcı kesitlerinden biri de, eski Yezd’de bulunan şehrinin kanal sisteminin çizildiği bölümler. Buraları gerçekten de ziyaret etmiş ve gözlemlediklerini çizmiş, Ablak. Öyküde Yezd’e gelen Profesör Azmi ve Bayram Efendi’ye, profesör’ün bir dönem İsviçre’de birlikte çalıştığı Rasalhak Agula adında bir bilimadamı kaçmaları için yardımcı oluyor.  Onları İran’daki esnafın ayinsel sporlarını yaptığı ve binlerce senelik savaş figürlerini canlandırdığı Zulhane’ye getiriyor. Zulhane içinden geçerek su kanallarına ulaşılıyor ve bu sırada Rasalhak anlatıyor: “Şehrin suyunun kızgın güneşte buharlaşmasını engellemek için kullanılır bu yer altı kaynakları. Yezd’deki her evin altında bu kanal sisteminin ziyaret ettiği su kanalları vardır. Bu kanallar aynı zamanda Büyük İskender’in ordusundan, Zerdüşt öğretisinin gizlendiği yerlerdir. Bu şehirde hayat yer altından nefes alır.”

Emrah Ablak, Eski Yezd’de bulunan ve gerçekten de varolan bu su kanallarında dünyanın ilk ve ilkel klimasıyla tanıştığını anlatıyor: “Su odalarının üzerinde bacalar, onların ucunda da kanatçılar var. Buraya havlu ıslatıp kuruyorlar. Islanan hava yükseliyor, kanatçıklardaki havlulardan ısı çekiyor ve havayı soğutuyor.” Kitapta çizilen birçok enstantaneyi orada yaşayanlardan dinlemiş, bir kısmını da deneyimlemiş ve çizmiş.

SÖZÜN ÖZÜ
Yeni kitap “Saklı Düşman”ı ilk okumada -klişe tabiriyle- “bir solukta” bitirdiğinizde, ana öyküden biraz uzaklaştığınızı fark edebilirsiniz. “Ben de öyle bir okurum” diyen Ablak’ın ana hikâyeyi anlatırken resmettiği diğer detayları incelelerken bunu yapmanız normal. Usta çizerin hikâye anlatıcılığındaki dehası kadar, çizgilerindeki kıvraklık da öyküyü baştan sona birkaç kez okumanıza neden oluyor. Mürekkep Yayınları’ndan çıkan çizgiromanın bu kadar özenli bir iş olmasında renklendirmeyi yapan Fırat Yaşa’nın da hakkını teslim etmek gerekiyor. Yezd sokaklarında geçen kovalamaca sahnesindeki çarşıda yaşanan kaos, İran sınırından benzin kaçakçılığı yaparken devriyenin açtığı ateş sonucu yanarak dört nala gelen koca bir at ve çevresindeki kurtlar, İran sokaklarında milyonlarcasının kol gezdiği söylenen Peykan marka arabalar, ikiliye tren yolculukları sırasında eşlik eden Azeri kahraman Ali’nin girdiği dükkandaki halıların desenleri bir seferde bakılıp geçilecek cinsten enstantaneler değil. Aksiyon olmayan kareler de okurun ilgisini sürekli üstünde tutmayı başarıyor. Örneğin Hakan ve Ergin’in Van’da çalıştıkları bir proje için, bir çiftçiden aldıkları bilmedikleri tohumlar büyüyor ve marihuana haline geliyor. Buraya tesadüfen gelen Profesör de önce şaşırıyor ve sonrasında “Bu Makyavelci tutumunuzu tasvip ettiğimi söyleyemem ama” diyor ve ekliyor: “Bilim için hangimiz neler yapmadık ki?”

KİM KİMDİR?
Azmi Cankuş: “Tübitak”ın ana kahramanlarından biri. İdealist, yufka yürekli ve çalışkan bir bilimadamı. Yüksek IQ’su, engin birikimi sayesinde dünyanın sayılı deneylerine imzasını atıyor.
Bayram Şentürk: Hikayenin diğer ana kahramanı olan temizlik görevlisi. Tam bir Türk kafası. İşleri karıştırıyor, suçu da hiçbir zaman kendisinde bulmuyor.
Asistanlar Hakan ve Ergin: Azmi Cankuş’un ekibindeki yetenekli fizikçiler. Neyse ki Cankuş’un işlerini kolaylaştırıyorlar.
Ali Emmi: Çay ocağındaki görevli. Bütün gün çay demliyor, bardakları yıkıyor, dedikodu dinlemeye bayılıyor. Bayram Efendi’nin kankası.
Acrab Wei: Tübitak’taki kanlı saldırının arkasından çıkan kötü adam. Henüz kimlerle ne gibi bir bağlantısı olduğu bilinmiyor.
Albay: Çatlak bir pilot olan Albay pırpır kullanıyor ve yolcularını hep olmadık yerlerde bırakıyor. Bir de kuş besliyor.
Rahalsak Akula: Azmi Cankuş’un İsviçre’de bir dönem birlikte çalıştığı bilimadamı. Yezd içinde ikilinin saklanmasına yardımcı oluyor.
Kati: Rahalsak’ın güzel kızı. Babasının ısrarlarına rağmen yurt dışında yaşamaya ikna olmuyor. En sonunda ikiliyle birlikte Şam’a gitmeye ikna oluyor.