24 Şubat 2011

Berkun Oya bizim tarafta!


*** 20 Ocak- 3 Şubat 2011 Aktüel dergisinde yayınlanmıştır.***
Kısa oyunlarıyla dikkat çeken Krek Tiyatro Topluluğu’nun 2011 için de yeni oyunları cepte. Krek’in kurucusu, yazar ve yönetmen Berkun Oya ile Türkiye’deki kısa oyun akımını konuştuk.

SEBLA KOÇAN
FOTOĞRAFLAR: MÜNHAN ÇINAR

Buluşma yerine erken gittiniz ve biraz sağda solda oyalanmanız lazım. Eğer Şişhane’de bulunan İKSV binası ya da Santralistanbul’un yakınlarındaysanız, tiyatroya gidebilir, öğle tatilinizde bile kültür sanatla içiçe olabilirsiniz. Prömiyerini 2009’da Tiyatro Festivali’nde yapan  15 dakikalık kısa oyun “Bomba” seyirciden hayli ilgi gördü. Krek’in takviminde daha birçok yeni kısa oyun ve resmi internet sitesiyle bağlantılı yeni projeler var. Detayları tiyatronun kurucusu, yazar ve yönetmen Berkun Oya’dan dinledik. 

 İlk kısa oyununuz “Bomba”dan sonra 2011 sezonu için Hrant Dink anısına yazdığınız 15 dakikalık yeni bir kısa oyununuz daha var: Dink…Oyunu Dink’in ölüm yıldönümü olan 19 Ocak’a mı yetiştirmeye çalışıyorsunuz?
Oyunun süresi ne kadar olacak şu an bilmiyorum çünkü yazım aşamasında. Biraz da korkuyorum, hassas bir konu. En açından benim için. O yüzden çok bir şey söylemeye çekiniyorum. Yetiştiremezsem diye korkuyorum. Ama her halükârda 2011’e yetişecek. Bir de “Atonel Teklif” var. Geçen sene Paris Odeon Tiyatrosu’nda üç oyun yapmıştık, biri “Bomba” biri “Hoop Gitti Kafa”ydı. Bir diğeri de bu.

“Bomba” için izleyicilerinize diyorsunuz ki, “sakın geç kalmayın, çünkü oyun zaten 15 dakika…” Erken mi gelmeli seyirciler kısa oyuna?
Aslında çok değil, oyundan bir 10 dakika evvel gelmeleri yeter. Çünkü kulaklıkla, bir sistemle yapılan bir sunum, test aşaması var. “Hoop Gitti Kafa”da da oyundan 20 dakika önce tüm oyuncular sahne alıyor ve dans etmeye başlıyorlar. Erken gelen seyirciler çıkıp onlarla birlikte dans edebiliyor isterlerse.

Öyle görünüyor ki kısa oyun Türkiye’de çok yaygın bir tür değil. Seyirci “parasını veriyorum karşılığını alayım” mı diyor sizce?
Kısa oyunlar tiyatronun hamasetini de kıran bir şey oldu. İzleyicinin algısına da yumuşak ve iyi bir tokat atıyor. “Hoop Gitti Kafa” için geçenlerde biri “fiyatlar biraz fazla değil mi” dedi. Ama öbür taraftan biri de “Bomba da çok ucuz değil mi” diyor. Bana şey gibi geliyor. “Bomba”nın biletini 10 liraya satıyorsak mesela, çok iyi bir oyun olursa o gece, “İnanamıyorum bunu 10 liraya sattığımıza, bu oyunun hakkı 150 lira olmalıydı!” diyorum. Eğer çok kötü bir oyun olduysa “İnanamıyorum buna 10 lira verdiler, 10 lira!!! Oysa biz üstüne para vermeliydik” diyorum. Gerçek durumu hiç bilemiyorum.

Krek Tiyatro Topluluğu kısa oyun formülünün Türkiye’deki en popüler temsilcisi diyebilir miyiz?
Belki de kısa oyun sahneleyen topluluklar vardır ama ben bilmiyorum, benim cehaletim olabilir bu. Ama bu iş ilk çıktığında epey bir kıyamet koptu. Sonra da en çok talep edilen kısa oyunlar oldu. Hayal ettiğim gibi oldu bu anlamda. Oyunlar etek boyları gibi biraz. “Güzel Şeyler Bizim Tarafta” bayağı sigaret misal, “Bomba” da mini etek bu durumda.

Sizin kısa oyunlarınız genelde akşam saatlerinde sahneleniyor. Peki gündüz seansı da olacak mı, seyirciler öğle tatilinde de tiyatroya gelebilecek mi?
O da olacak. Şu an her şey bizim için çok taze. 10 yılın sonunda ilk defa kendi mekanımızdayız. Yıllardır aklımda bir gündüz kuşağı vardı, artık burada gerçekleştirebiliriz bunu.

Tüm oyunlarınızı artık Santral’deki yeni mekanınıza mı taşıyacaksınız?
Tüm oyunlar burada olacak ama şimdilik sadece “Güzel Şeyler Bizim Tarafta” ve “Hoop Gitti Kafa” Şubat sonuna kadar Santral’de devam edecek. Artık Garajistanbul’da değiliz, Taksim şubemiz İKSV oldu. Bu sezonun sonuna kadar Pazartesileri Krek’in bir oyunu İKSV’de hep olacak. Şu anda “Bomba” var.

GÜLEN YÜZ AĞLAYAN YÜZ GÖRÜNCE KOŞARAK KAÇMAK İSTİYORUM

İnteraktif tiyatro konusundaki düşünceleriniz nelerdir?
İyi bir oyun zaten interaktiftir. İyi bir oyun, seni etkileyen bir yağlı boya ya da iyi bir şarkı zaten interaktiftir.

Kimi oyuncular bazı kısa oyunlarını ya da performanslarını Facebook gibi sosyal ağlar üzerinden sergiliyor, sizin nedir düşünceniz?
Benzer bir şey biz de yapacağız. Mecra olarak interneti kullanacağız. Kabaca şöyle diyeyim. Krek bir sahne de orada açacak. Resmi site krek.net üzerinden olacak. Buna özel oyunlar üretilecek ve bu oyunlar saatinde başlayacak. İstediğiniz zaman girip video izleyebileceğiniz şekilde olmayacak yani. Dolayısıyla o video oyun bitiminde geçerliliğini kaybedecek. Tiyatro dendiğinde canlı performansı anlıyorum ben. İlla ki bir sahne olması gerekmez, ya da bir yere gidip montunu çıkarman…

Siz bir izleyici olarak hangi oyunları merak ediyorsunuz şu sıra?
Dot’un “Festen”ini çok merak ediyorum mesela. Tiyatro da öyle bir şey ki, iyi olduğunda çok iyi ama kötü olduğunda da korkunç bir şey. Ben tiyatroyu fazla seven de biri de değilim ayrıca. Hani böyle alkışlar, sahne tozu falan… Nerede bir gülen yüz ağlayan yüz görsem koşarak kaçmak istiyorum. Tiyatro zaten b.ktan bir şey. En iyisinin bile her zaman bir “hoh hoh hah hah” enerjisi var. Benim için bir sosyalleşme aracı daha çok. Hayat düzenimi sağlıyor. Evde kapanıp yazı yazdığımda yapayalnızım. Oysa oyun zamanı kulis, oyuncular, arkadaşlarım, seyirciler falan, birileri gelip gidiyor iyi oluyor. Yeme düzenim falan oturuyor, kilo alıyorum, cildim düzeliyor. Öbür türlü nasıl olduğunu anlamadan gün bitiyor.

Kendi oyununuzu izlerken neler hissediyorsunuz?
O korkunç bir şey. Çok yorucu. Yaptığınız işin toplamını en iyi tarif eden şey, hatanın maksimum kontrolü. Ben hep bu kriterle izlediğim için fena oluyor. Yazarken de öyle, her şey değişiyor, ne yazacağım meselesi çok karışıyor. Ben “Bayrak”ı yazmadan önce “Hak” diye bir şey yazmaya gitmiştim aslında. Yazmak istediğim şeyi yazmak için oturup onu bitirdiğim hiç olmadı. “Bomba”yı 15 dakikada yazdım. Sonra hiç dokunmadım. Müsveddesi bile yoktu. Ama “Yangın Duası”nı dört senede yazmıştım. “Hoop Gitti Kafa”yı yazmakla ilgili hatırladığım tek şey de ter. Hiç durmadan dans ederek yazmıştım o oyunu. Evin içinde çok yüksek volümle müzik dinleyerek deliler gibi dans ederek yazmıştım. Oyun bittiğinde epey bir kokuyordum!

Ne dinlediniz yazarken?
Pete Doherty, Scott Walker, Morton Ferdman, Steve Ray… Ben herkesle sadece müzik konuşmak istiyorum. Müzik dersen başka hiçbir şey konuşmayabilirim. Radyo programı yapmak istiyorum çok.

Sadece müzik üzerine bir oyun düşündünüz mü mesela?
Bilmem ki. Olabilir. Her şey boş müzik dışında. Çok rahatsız edici boyutta müzik dinleyebiliyorum. Asla sessizlikte yazamıyorum.

Defakto’nun ertesi gün unutulması lazımdı

TV’ye “Kafa” diye bir müzik programı yapacaktınız, ne oldu o?
Onu yapmayı çok istiyorum, ama televizyonda yayınlanamaz böyle bir şey dediler. Müziği kafalarına göre ayırıyorduk: ot kafası, acid kafası, asansör kafası, eroin kafası, otel kafası falan…

CNN Türk’te bir dönem yaptığınız “Defakto” epey bir efsane olmuş durumda takipçileriniz arasında.
İnanamıyorum onu insanların hâlâ hatırlıyor olmasına! Televizyonda yapılan işin ertesi gün unutulması lazımdı, beş sene oldu insanlar konuşuyor. Geçenlerde birisi “ne zaman başlayacak” dedi, sanki iki hafta ara vermişiz gibi. Bir de üzerimde çok “Defakto’ları internete koy” baskısı var. Krek’in sitesine koyacağız.

“İyi Seneler-Londra” ile başlayan film üçlemenizin ikincisi “İyi Seneler-Bolvadin” ve “İyi Seneler-İstanbul”un da hazırlığında olduğunuzu biliyoruz, onlar ne durumdalar?
Filmler sarkacak belli ki, çünkü seneler sonra yeni bir mekanın heyecanıyla tiyatro hayli iyi geliyor. Beş sene hiç yeni oyun yazmadım. Çok özlediğimi fark ettim. Belki Bolvadin öncesinde başka bir film daha yapabiliriz.

Dizi yazmak konusundaki fikriniz nedir? Bir yürüyüş oldu biliyorsunuz “Yerli Dizi Yersiz Uzun” adında…
Yazdım zamanında, takma isimle falan da yazdım. Dizi yazmak çok korkunç bir şey ya. Televizyona iş yapmak tu kaka diye falan değil. Ben korkuyorum, esir edebilir beni kolaylıkla. İşe yarar umarım o grev. Aslında benim pek ilgim yok, 10 senedir evimde televizyon yok.


*** 20 Ocak- 3 Şubat 2011 Aktüel dergisinde yayınlanmıştır.***