22 Eylül 2010

Bu aralar ne dinlemeli?

Müzik diyor, hayat diyor, doğru diyor

Sonbahar bereketli bir ay. Yazın yaşadığımız rehavetin üstüne yeni albümler yaralara derman olacak gibi.
Peki bu ara masaüstünde neler var derseniz, şöyle buyrun derim.


Röyksopp
Senior
Albümün tamamını aşağıdan dinleyebiliyorsunuz. Fazla söze gerek yok. Geçen sene Junior ile "sevinin, eğlenin, mutlu olun, heyoo!" diyen Röyksopp, bu işin bir de "dark side"ı olduğunu söylemişti zaten çok öncesinde. Senior'un çıkış zamanı aslında geçen sene kış aylarında olacaktı ama bu gecikme eğer albümün bu hale gelmesine yaradıysa sorun yok. (Bundan sonra istedikleri kadar gecikebilirler, tek laf etmeyeceğim, söz!) Hayli dramatik, yoğun, ürkütücü ve dumanlı şarkılar var karşımızda. Camlara dolu taneleri vurmaya başladığında volüm veresiniz gelebilir zira albümün tamamı karla karışık yağmur ve kar şeklinde yağıyor desek yalan olmaz. "The Fear", "The Drug" ve "Forsaken Cowboy" hayli başarılı. Bendeniz gibi neşe sarkacı birine yakışmayacak belki ama bu albüm Junior'dan da başarılı. Mutsuzluk çok işe yarıyor, inkar edilemez.

Sex and the City 2
Soundtrack
Aslında çıkalı çok oldu ama içindekileri sindirmek için de zaman lazım. Sex and the City kültürü bende sinir bozucu bir düzeyde. Ne hissedeceğime karar veremiyorum. Carrie'yi yolda görsem "50 yaşında kadınsın, 18'likler gibi kırıtıp duruyorsun" diye sopayla kovalamak istesem de, Samantha karakterine kayıtsız kalmak mümkün değil. Diziyi izlemeseniz, "aman seksten, erkekten başka bir şey konuşmuyorlar" deseniz de -ki çok haklısınız, insanın içi sıkılıyor bazen- gene de Sex and the City kostümleri, hikayeleri ve karakterleriyle en azından kadın dünyasında fenomen olmuşsa durup bir düşünmek gerekebilir. Neyse, bizim olayımız dizisi, filmlerinden ziyade müzikleri. Özellikle Liza Minelli ve Alicia Keys'in performansları takdire şayan. Favorim, dizi theme müziğinin ana motif olarak kulaklara çalındığı "Rapture."

Alicia Keys- Rapture


Apocalyptica
7th Symphony
İtiraf etmeliyim ki çello, metal ve Finlandiya bende çok heyecan uyandıran unsurlar değil. Sevenleri bana kızmasınlar, keza ülkemize defalarca gelen Apocalytica'nın bir konserine bile gitmişliğim yoktur. Yetenekli oldukları su götürmez, ama nasıl desem, şarkılar pek "tipim değil"dir. 7th Symphony de geldiğinde biraz burun kıvırdım ama daha ilk şarkı "All the Gates of Manala" çalmaya başlar başlamaz haksızlık ettiğimin farkına vardım. Sonrasında Gavin Rossdale katkılı "End of Me" aklımı fikrimi dağıttı. Yıllarca Bush -benim için Institute'un da yeri ayrı gerçi- bünyesinde dinlediğimiz, müzmin baba Rossdale'in vokallerindeki çıkış şarkısı, gerçekten muazzam. "E Bush'un aynısı olmuş mu bu ama?" diyerek peşin hükümlülük etmeyip, şarkının ortalarına doğru coşan Apocalyptica geçişlerine kulak tıkamayın. Slayer bombası Dave Lombardo imzalı "2010" kesinlikle albümün en sert şarkısı. Ben bir de "On the Rooftop with Quasimodo"yu sevdim ne yalan söyleyeyim. Bu ara karanlık işleri sever oldum galiba...




Skunk Anansie hakkındaki hislerimi daha önce yazmıştım, hala çok seviyor ve sürekli dinliyorum.
Bunun dışında, hımmm, evet ben Tarkan'ın son albümünü de epey başarılı buluyorum. ("Öp" klibindeki beyaz donu başarılı bulmadım ama.)
Ve son olarak, şu meşhur The Social Network filminin soundtrack'i olarak Nine Inch Nails solisti Trent Reznor'dan haber var: İlk beş şarkıyı buradan indirebilirsiniz.

Fotoğraf deviantArt'ta Alex Massacre'ye ait.