10 Şubat 2009

Sevgili arkadaşlarıma açık mektup...


Sevgili arkadaşlarım…
Bir kısmınızla çok yakınım, bir kısmınızı göremiyorum, bir kısmınızla konuşmuyor ve bir kısmınızla da sadece laflıyorum, biliyorum.

Hayatımın kim ne parçasında duruyor, birkaç major isim dışında bunu pek bilemiyorum.
Facebook’umda kim duruyor, kim silindi, kim gitti, kim kaldı, kim ne demiş gerçekten ilgilenmiyorum.

Bakınız, hayattan almaya çalıştığım çok tat var, birinden eksik kalsam mutsuz oluyorum.
Her şey herkesle ilgili değil, bunu anlatmaya çalışıyorum.

Lütfen bana gereksiz düşmanlıklar gösterenleriniz neden kırgınlıkların kolay onarılamadığını bir de şapkasını önüne alıp düşünsün. Her zaman siz haklı değilsiniz, her zaman ben de haklı değilim. Konuşmadınız, anlayamadım. Şimdi ben konuşmak istemiyorum. Ama açık ara kaşlarını çatanlarla kavgaya giremeyecek kadar yorgun, kırgın, tükenmiş hissetmekteyim, beni anlayınız.

Eskisi gibi “Acaba benim ne hatam oldu” diye de düşünemiyorum artık. Çünkü ben hep geçip gidiyorum, haklı da olsam kafama takmıyor, kin tutmuyor, dert etmiyorum. Bir şey olunca hemen ya da yarın konuşuyorum, eğer bir şey varsa, kim yüzünü asıyorsa, üzüldüğüm veya haksız olduğum zamanlar öyle yapıyorum ben. Herkes öyle yapsın istiyorum, gayrısına ne lüzum var diye düşünüyorum.

Bana düşmanlık eden ve benle aynı fikri paylaşmak istemeyen sevgili arkadaşlarım, bana düşman olanın ben de kırk yıl düşmanı oluyorum, o zaman. Vallahi aksine üşeniyorum. Sizler birer iğneli top gibi dolanıp istediğiniz tüm balonları patlatabilirsiniz, ben ilgilenmiyorum. Heyecanla, sinirle ya da öfkeyle benim arkadaşlığımı harcadıysanız eğer, bırakınız öyle gitsin, hiç gerek yok bundan sonrasında ne yapalım diye düşünmeye… Birbirimizin hayatına ne değer kattık, ne arttırdık? Yoksa öylesine durduk, otobüs bekler gibi vakit mi geçirdik, onu öncelikli düşünüp öyle davransak herhalde herkes daha mutlu olur, değil mi?

Sevgili arkadaşlar, hayat sandığımdan daha uzun değil, gerçekten vaktim yok, sahiden sıkılıyor ve daralıyorum küskünlüklerden ve sitemlerden… Bazılarınız hayalkırıklıklarımı anlayamayıp gaza geliyor, çocukluk gibi geliyor bana bu “öğretmenim, saçımı çekti” halleri… Vakti zamanında konuşmadıysak şimdi de konuşmayalım, gerçekten karşılıklı mutsuzlukların gereği yok… Herkesle iyi geçinirdim eskiden kırgınlıklarımı içime gömüp. Sinirlendiğimde, üzüldüğümde arada kalanları düşünür ses etmezdim, öyle değilim artık, olamıyorum, çok üzgünüm. İçine mutluluk pamukları öremeyecek kadar sertleşiyor kalbimin kabukları, elimden bir şey gelmiyor. Gitmek isterseniz, siz bilirsiniz.. O yüzden lütfen kapı önünde beklemeyiniz, orta kısımlara doğru ilerleyiniz.

Hepinizi selamlıyorum.

Not: Canorka'lar, ne oldu diyorsunuz, sizden bahsetmediğimi iyi biliyorsunuz.