9 Şubat 2007

ankara'nın taşına bak...


Ankara'ya gidince de, Ankara'dan gelince de insan kendini bir tuhaf hissediyor.
Ankara'da git git bir türlü sahili bulamıyorsun ya, işte asıl depresyon odur.
Gelir gelmez buradaki çişli Haliç kokusunun bile hastası oluyorsun bir anda. "Ohh be düzensizliği özlemişim!" diyorsun.
İnsanlar köprüde bile sağdan yürüyor, kalabalıkta kimse kimsenin sırtına çıkmıyor Ankara'da. Çok şaşırıyorsun sapına kadar bir İstanbullu olarak. "Heyt be işte metropol dediğin böyle olur" falan diye vayvaylanıyorsun. Gece vakti Kızılay'da rahat rahat yürüyorsun, caddede kapkaç olur mu acaba diye düşünmene gerek kalmıyor. "İndi-bindi" falan diyorlar, tipex demeyip "dakstil" diyorlar, vay bee diyorsun. Kentkart, EGO, Öveçler, Subayevleri, Ankaray, AŞTİ, Bakanlıklar Caddesi... Atatürk kokan bir şehir, bundan güzeli mi olur diyorsun.
Oluyor, şairin dediği gibi Ankara'nın en güzel yeri İstanbul'a dönüş yolu oluyor.
İnsanın kar yanıkları bile hemen geçiyor.