- Ayşe Arman stili poz verelim mi Hayko? - O zaman şöyle olacak canım, bi saniye... |
Evvelsi hafta ben, foto-muhabirimiz Engin ve stajyerimiz Selin'le birlikte (fotoğrafta yalnızca ben varım diye aldanmayalım) Hayko Cepkin'in albümü kaydettiği (şu an kayıtlar bitmiştir tahminimce) Babajim Stüdyoları'na gittik. Bir önceki
albümü “Sandık”ın o solgun, depresif, kendi tabiriyle “ölü toprağı” halinden
sıyrılıp yepyeni şarkılarla sonbaharda yine karşımızda olacak, Hayko Cepkin. Biz
de yeni şarkıları teftiş ettik, ne var ne yok sorduk öğrendik.
Hayko
Cepkin’i genellikle gördüğümüz yerler bellidir: ya yüzbinlerce insana coşku
dolu bir konser için sahne arkasında son hazırlıklarını yapıyordur, ya CNN
Türk’teki programı “Extreme-G” için dağdan ovaya atlıyordur, ya da turne
otobüsündeki gırgır şamatayı Twitter’daki takipçileriyle paylaşmak için ilginç
fotoğraflar çekiyordur… Hayko Cepkin bu saydığımız yerlerden birinde değilse,
bilin ki yeni şarkılar yapmak için avuçları kaşınıyordur. Stüdyosunda disiplini
elden bırakmıyor, söz verdiği saatten beş dakika bile olsun sapmıyor,
bölünmekten hazzetmediği için de çalışma dönemlerinde kolay kolay kimselere
görünmüyordur. Aktüel, Hayko Cepkin’i kabuğuna çekildiği yerde, stüdyosunda
buldu ve çok özel karelerle adım adım yeni albüm “Aşkın Izdırabı”ndan ipuçları
yakaladı.
“Aşkın Izdırabı”
dördüncü albümün. Hakkında hiçbir şey bilmiyoruz, biraz bize anlatır mısın
neler yapıyorsun?
Aşkın
Izdırabı’ nda 13 şarkı olacak. Introsuz, 11 ana şarkı, iki tane de ana
şarkıların klasik ve elektronik versiyonları
var. “Aşkın Izdırabı” adında bir şarkı yok. Hiçbir zaman albümün ismi
şarkıların isminden seçilmedi.Konumuz da malum, aşk... “Erkek gözünden aşk”ı
inceledik. Aşk, netice itibariyle hastalıklı bir şey. Çok da işlenmiş bir şey.
İlk şarkı yazmaya başlayan adam aşkı işlerken “nerdesin, özledim, kayboldum, geberiyorum”
diye başlar. Biz işlersek nasıl olur diye düşündük. Doğal olarak standart aşk şarkıları yazmak
yerine bunun hastalıklı halleri ortaya çıktı.
Aşkın hastalıklı
halleri dedin, mesela?
Tek
gecelik saplantısı olan ilişkiler var, tükenmiş ilişkiler, ayrılıklar,
kıskançlık, platonik ilişkiler, aldatmalar, yaşça kendinden büyük birine aşık
olmak var. Bunların hep psikolojide de isimleri var. Obsesif, kompresif… Biz de hastalıklı halleri ve onların
isimlerini işledik. Bunların hepsi Hayko Cepkin stilinde hikayeleştirilerek anlatıldı.
Kıskançlık, aldatma anını yakalayan bir adamın hisleri… Hepsini anlatmaya
çalıştık. Izdırapsız bir aşk da olmadı tabii.
Tüm şarkıların
birikme hali nasıl oldu? Sandık’ tan bu
yana 2 buçuk sene geçti. Şarkılar evde demlene demlene mi oluştu, bu arada başka işler de yaptın, yolda olma halinden
sonra mı ortaya çıktı?
Şarkılar,
yoldan dönüşlerde, evde sıkkın bir şekilde oturup çalarken çıktı. Hızlı beste
yapabilen bir adam değilim. “Sandık” turnesinden eve dönüşlerde bir şekilde çok
fazla çalasım oluyordu ve çok fazla odaya kapanıyordum. O zamanlarda bu albüm
oluşmaya başladı. İyi ki de oldu. Çünkü Sandık’ın ruh halinden beni kurtardı.
Sandık konusu itibariyle de tam bir ölü toprağıydı. Albüm fotoğraflarında yüz
ifadem bile ölü gibiydi. Bu albümün ruh halleri, ritimleri, yürüyüşleri her
şeyi diğerlerinden farklı. O zamanki ruh
halim nasılsa şarkının ritmi de hissi de öyle değişiyor. Konuya ve duruma uygun
bambaşka bir albüm oldu.
Hayko: "Bu fotoda senin için gerçekten ızdıraplı bir şey var evet..." |
“ADEM’LE
HAVVA’DAN BERİ OLAN ŞEYİ PSİKOPAT HALİ”
Şarkıları görsel
boyutuyla; klibiyle, sahnesiyle birlikte düşünüyorsun. Aşkın Izdırabı için
alabileceğimiz ipucu var mı?
Klibini
düşünmediğim şarkıyı yapamam. Bu albümün duruşu, sahnedeki genel gotik
duruşumuzdan farklı olarak daha realistik. Bu albüm, insani bir hastalık halini
anlattığı için biz de daha “insanca” bir tavır içerisinde olmayı düşünüyoruz.
Ama tabii kendimize has tavrımızı yine ortaya koyacağız. Sahnede görseller
kullanmayı planlıyoruz. Konu aşk olduğu için genel olarak ilk akla gelen renk
kırmızı ama bana daha çok altın rengi ya da parlak gümüş tınladı. Tarihi
anlatan savaş kareleri gibi, mızraklı bir albüm kapağı düşünüyoruz. Albümün
içerisinde anlattığımız hikayelerin illustrasyonları olacak. Sonuçta Adem’le
Havva’dan beri gelen hikayenin psikopatlaşmış hali bu . Yine özenerek, emek
vererek bir şeyler yapıyoruz. Bu sefer işler zaten çok planlı gelişti. Yumurta
kapıya dayanmadan, planlamalar yapıldı. Biraz daha rahat çalışmaki keyif
yapabilmek için sakin sakin albüm yaptık.
Albüm sürecinde “Extreme-
G”yi yapmak, “Acayip Hikayeler”de ahkâm kesmek gibi başka işler yapmış olmanın
besleyici bir yanı oldu mu?
Extreme-G
şu ana kadar yaptığım en keyifli işlerden biriydi. Onu çekmek için can atıyorum
ama vaktim yok. 14 hafta sürmüştü. Kış gelince mola verildi.
Tek
bir yere sabit kalmayıp yayılmakta fayda var. Aynı şekilde tek tip müzik
dinlemek de olmaz.
Sanki daha sakin,
rahat, dingin, her şeyi yerine oturtmuş görünüyorsun…
Oluruna
bırakma hali var bende. Artık gaza gelmeyip ruhumu daha sakin tutmaya
çalışıyorum.
Bu, kalp atışı
yüksek bir albüm mü?
Evet,
esprili, libidosu yüksek bir albüm. Armoni olarak neşesi yerinde bir albüm.
Ruhen de daha keyifli. Korku, ölüm diye başladık. Sonra Extreme- G derken yavaş yavaş seyirciyi keyiflendirmeye
başladık aslında. Tabi ki benim keyif kriterlerime göre.
Çok sevdiğin,
ayrı tuttuğun bir şarkı var mı albümde?
Bu
albümde “Paranoya” şarkısına tapıyorum. Hiçbir albümde ayırmam aslında ama bu
şarkı çok melankolik ve paranoyak.
Seni ne
tetikledi bu albümü oluştururken?
Ben
bir hayal kuruyorum. O hayalin içine düştüğümde onu yaşıyorum. Hayalperestim.
Odadaki halimi kimse bilmez. Nasıl bir ruh haliyle söz yazdığımı, kayıt
yaptığımı. Bu tamamen bireysel, tekil ve bencilce bir halim. Kimseyle yaşamak
gibi bir niyetim yok. Ölümü de yaşamadım ama ölümü işledim. Belki de hiç
anlattığım gibi değil.
Şarkıları
beğenmeyip sil baştan tekrar yaptığın oluyor mu?
Çok
yapmışımdır. Hiç yedeklemem. Çalışırken de disiplinliyimdir. Geç kalınmayacak,
her şey vaktinde olacak, herkes işinin ehli olacak, enstrümanına, makinesine
hakim olacak. Stüdyoda, şarkının duygusu çıkmazsa tepem atar. Ekibime
güvendiğim için öyle bir durum olmuyor. 1 saat bile sürüncemede kalsa bende
makaralar atar. Ama bizde herkes çok profesyonel. Albüme girmeden bir buçuk ay
önce stüdyoya girip çalıştık. Ondan sonra evde kaydettik. Kayıda baktıktan
sonra bir hafta daha stüdyoda çalıştıktan sonra albüme girdik. Yani altı aydır
üzerine çalışıyoruz aslında.
Malzemeler
birikirken müzik dinler misin?
Bu
dönemde çok müzik dinledim. Özellikle Extreme-G döneminde çokça dinleme fırsatım oldu. Çünkü onun da
müziklerini yapıyordum. Arabayla yol yaparken de çok müzik dinleme fırsatım
oldu. Sonra eskisi gibi alışkanlığa çevirdim. Film müzikleri, klasikler. Mesela
Dimmu Borgir’in “Abrahadabra”sı benim için araba milli marşıdır. Kayıt
döneminde pek fazla bir şey dinlemiyorum.
Ortalama bir
stüdyo günü kaça kadar sürüyor?
Basları,
davulları 13.00-18.00 arası iki günde kaydettik. Gitarları Özgür gece çalmak
istediği için 16.00-01.00 arası yaptık. Herkesin kendi rahat olduğu saatlerde
çalmasına dikkat ettik. Dinamik elde, konserde kullandığım mikrofonla kayda
giriyorum.
HAYKO ALBÜM
KAYDINDA ANLATIYOR…
**
Bu sene kendime sözüm vardı, bazı şarkıları sarhoş kaydedeceğim…
**
Albümde bir “Boynuz track” olmasını düşünüyorum. Sözleri de şöyle: “Bu ne biçim
görüntü/ Bu ne biçim gürültü / İki gün erken döndük iyi ki/ Boynuzum olmuş
püsküllü/ Ellerinde biralar/ Birbirini kovalar / Eve geldik derken/ Evden
geçmiş bir alay…”
**
Bıktım ya, uluyan uluyana. “Kadınlar kadınlar”… Al sana kadın!
**
Bir de her şey bitsin, bütün grup içeri girip “sensiz senin olmalı her gün..
senle beraber sana soyunup…” falan diye s’leri söyleyemeyerek tam kadro girip
kaydedeceğiz.
**
DVD kaydetmek istiyorum ama her şey küfürlü. Sansürlemeye kalksan dublaja
girmemiz lazım, olmaz ki! +18 yapalım bari. Playboy dergisi gibi çıkartsak
aslında.
**
Bursa’da festivale gitmiştik. Konserin sonunda şoföre geç yana dedim,
kalacağımız yere doğru ben sürdüm. Minibüste ben geliyorum yani… Öğrenciler
falan, ortalık kalabalık, biiip yapıyorum çekil diyorum, kalakalıyor, biraz
önce konser veren adam minibüste falan. Yurdun önüne biriktiler, çaylar
kahveler içildi. Neyse, artık otel odasında yatmak istemiyorum dedim, koridorda
yatacağım. Yatakları aldık odadan, merdivenlerden aşağı kaydırdık. Ve koridorda
uyuduk. Öyle çok komik fotoğraflarımız var. Paylaşacaksan bunları
paylaşacaksın, yoksa “bilmemnerde çay keyfi” olmaz. Hayalgücü yok insanların.
2-15 Ağustos 2012 Aktüel dergisinde yayınlanmıştır.