Hamburger batıya
açılan pencere
Hamburger pencereden uçtu tencere
Lahmacun lahmacun
Kıyması bolca soğanı da onca neşelendikçe kahroldukça
Hamburger bu aşk fizik ötesi
Salçalı koruklu biberli olsa sona kalan donup saçını da yolsa
Aslan yürekli burger ceylan bakışlı lahmacun
Çelik bilekli burger hamur nakışlı lahmacun
Gözümün nuru burger ciğer parem ne der
Lahburger lahburger
Barış Manço çok severdim
ve çocukluğum onun şarkılarıyla geçti, pek çoğu 80 jenerasyonu gibi. Özellikle “24
Ayar” albümü, küçüklüğümün simgesi gibiydi. Üç yaşında, evdeki dev teybe
takarak dinlediğim ilk kasetimdi. Bir an önce diğer şarkılar bitsin ve “Lahburger”
başlasın diye beklerdim. Şarkı bitince de başa sarar büyük bir sabırla bir daha
çalsın diye beklerdim. Şarkı nedense benim için çok önemliydi ve “Lahburger”i
kimse bilmezdi. Yani, bilinirse bile Barış Manço’yla özdeşleşmiş değildi
neticede. Bir “Dağlar Dağlar” değildi, bir “Kol Düğmeleri” değildi. Gölgede
kalmıştı. Bana özeldi. Çünkü eğlenceli ve çok saçmaydı. Saçmaydı ama kendi
içinde tuhaf bir mantığı da vardı. “Şarkıyı bence bir tek ben biliyorum” diye
tuhaf bir havaya girerdim ve “Lahburger” çalarken hemen dansa başlardım!
Lahmacun ve hamburgeri
karşılaştırıyordu Manço. Ben de bu işe çok gülüyordum. Galiba beni bu kadar güldürüyor
diye seviyordum şarkıyı. Yıllar sonra da hep Barış Manço dinlemeye devam ettim, "Dönence"lerim oldu cebimde, "Sakız Hanım'la Mahur Bey"lerim de.
Fakat "Lahburger" bir girişti. Lahmacun ve hamburger
benim ailemdi. Köy düğününde halaybaşına yancıyken, ertesi hafta havuzbaşında
elde kadeh beleş içki kovalamak demekti. Ailemde her sosyal tabakadan insan vardı ve
ben hepsine de aittim. Bunlar benim için bulunmaz nimetti. Hayatım boyunca
yaptığım her işte bu deneyimler işime yaradı; herhangi bir statüyü gözlemlemek
için bir yere gitmeme gerek yoktu, gözlem ayağımın dibindeydi.
"Ortadirek" bir ailenin
tek kızıydım.
“Ceylan bakışlı lahmacun”dum.
“Aslan yürekli burger”dim.