11 Şubat 2010

Mektup


Captain - Glorious


Geçenlerde en sevdiğim kulaklığımı kırdım.
Sen olsan, verirdin kendininkini bana. Sanki kendi kulaklığını çekip çıkarman mümkünmüş gibi.

Biliyor musun, çok severek almıştım şu ayağımdaki çizmeleri, su geçirdiler.
Bir yürürdük oysa ki, güzel bir yağmurdu bugün İstanbul'daki.

Her gün İTÜ öğrencileriyle metroya biniyor ve Ece Sükan'la aynı tuvalete giriyorum.
Yaşadığım bu kültür şoku içimi sıkıyor.

Neden her üniversitenin adı o durak olur da, Fındıklı durağının adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olmaz?
Hâlâ buna gıcık oluyorum.

Biliyor musun, beş para etmez arabamı çok seviyorum.
Taksi şoförü gibi pissin diyorlar, çünkü bagajda levye taşıyorum.

Biliyor musun, altı yıl önce birlikte tatile gittiğim çok sevdiğim bir arkadaşım baba olmuş, bugün öğrendim.
O zaman ben kalbi kırık, o ... Neyse boşver onu. Baba oldu o.
Bir sürü anne adayı var çevremde. Zeynep, Mine, Nigo, Esra, Evrim, Defne... Bir de. Bir de çok yakınlardan bir kimse.
Bu çok gizli bilgi'yi tutmam lazım az daha içimde.
Ben dayanamam bilirsin, hemen ağlarım, biraz ağladım, çok gülmek için sonra onu göğsüme sarınca.
Çok ağlarım gene, onun kokusunu duyunca.

Bir sürü yavru kedi gördüm rüyamda.
Bir de mevsim yaz, İzmir'de o deniz kenarında ayaklarımı sokuyordum kuma.
Oysa ne kedi severim ne yaz. Bir sürü köpeğim olsa, mevsimler de hep bahar, uyar bana.

Sen insanları sevmek için yaratılmışım, derdin. Ben kavga etmek için.
Bir barışabilsem hayatla...

Sen saydam duvarların var, derdin.
Ben beyaz mermerlerim.
Keşke gelebilsem yanına...