29 Kasım 2009

Ole ole ole!




Flamenkoyla hiç işim olmaz.

Yani bugüne kadar bana herhangi bir fayda sağladığını görmedim. Tek bir şarkı dışında. (O da Evlerinin Önü Boyalı Direk değil çok şükür.. İnsana Öyk ve Böyk geliyor.) Öngörülemeyen bir aşk acısı neticesinde keşfetmiştik bu şarkıyı. Ki aşk acısı çekilirken ne olur? Daha da fazlasını çekmek istersiniz. Bir tür bağımlılıktır, diplere doğru çekildikçe kutsanmışsınız da çok önemli bir sırrı (hadi len!) yalnız siz biliyormuşsunuz gibi hissedersiniz, hayata artık daha başka gözlerle bakıyormuşsunuz gibi gelir. Çok afedersiniz ama, bokum gibi bir duygudur. İyice batasınız gelir. Battıkça aşka gelirsiniz, aşka geldikçe batarsınız.

İşte böyle zamanlarda dinlediğiniz şeyler de sizi iyice diplere götürecek, artık mutsuzluktan gülecek hale getirecek şeyler olmalı... Yani bu evrenin sonunda (ya da ortalarında en azından) ağlamayı tüketmeli, acınızla eğlenebilir hale gelmelisiniz. Aşk acısı bu nedenle esasında birkaç kademe sonrasında eğlenceli bir şey olabiliyor. En azından benim teorim bu!


İş bu zamanlarda, yani acınızla eğlenebildiğinizi anladığınız anda Tony Gatlif'in Exils filmi soundtrack'inde yer alan şarkı derdinize deva olabilir.
Lakin dikkat.

Jose Perez Silve'nin sesi insanın iç organlarını birbirine dolayacak cinsten bir şey.
"Böyle yakaroğlu görülmedi!" diye güleç başlayacağınız bir cümleyi ex-aşkı gecenin bir körü çaldırıp "Neden benim olmadın" diye tedirgin edecek başka bir cümleye bağlayabilirsiniz.

Çok esaslı yara bandı.

Şuradan buyrun.

*Resim deviantart'ta kjujiczek'e ait.