12 Ekim 2009

Dünya beni affetsin.



Şimdi bazen oluyor böyle, insanların içine sıçıyorsunuz.Kendinizle bile konuşmuyorsunuz ki, küstürdükleriniz sizinle konuşsun..
Karşınızdakiler geçmişte yaşadığınız yakınlığı anımsayıp, "Şimdi bir şeyleri onarayım artık" dediğiniz an gelip çattığında bunları hatırlasın istiyorsunuz.

Sırf kafanız çok karışıktı diye dünya sizi affetsin.
Egonuzu, egoistliklerinizi, öküzlüklerinizi hoşgörsün. Ve bir sonraki öküzlüğünüze kadar esen kalın.

Neden cevap vermiyor, dediğiniz zaman aklınıza gelir:
Cezaların en büyüğü, sessizliktir.
O cezayı almaktansa, sopalanmayı tercih etmenize rağmen, tutup da bunu kimseye söyleyemez, hayata çaktırmamaya çalışır ve gece gündüz fark etmeden orta yerde birden gözyaşlarına boğulabilirsiniz.

Sessiz kalmayıp da dökselerdi içindekileri, her şey farklı mı olurdu?
Belki o zaman yine her şeye kaşlarınızı çatmaya devam edecektiniz.
Kaşlarınız çatıkken, yüzünüzün acıdığını hissetmediğiniz gibi, bir şeyler için sürekli ateş saçarken karşınızdakilerin yüzlerinin de acıdığını, kalplerinin kırıldığını da görmeyecektiniz. Çünkü insandınız.

İnsanız ama öküzlük damarlarımızda var. Kendimize kurallar koyarken dünya bizim etrafımızda dönüyor sanıyoruz. Bu sırada da başkalarının bencilliklerine de kızmadan durmuyoruz... Egodan önümüzü göremiyoruz, şişinmekten yürüyemeyecek hale geliyoruz...

Belki de bir gün gelecek ve içimizde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını hissedeceğiz. Delgeçle delinmiş gibi ruhumuzda yuvarlak minik oyuklar açılacak. Korkularımız o yuvarlaklardan nefes alıp verecek, her solukta yeni bir tat gibi!

Şimdi bazen böyle oluyor, içimin bir yerlerinde açılmış minik yuvarlakları hissedince korkum gözlerimden fışkırıyor gibi oluyor.

Oysa her şey herkese tercih edilir ve yeri doldurulamayacak kimse yoktur, değil mi?

Dünya beni affetsin, ben sakinleşeyim diye bu şarkıyı çalıyorum, her seferinde.
Daha çok çaldıkça, daha çabuk düzelecekmiş gibi kandırıyorum ben de kendimi.