20 Temmuz 2009

Viva la vida, Chez!




Türkiye'nin en iyi açıkhava festivali ikinci bir emre kadar Rock'n Coke, bunu anladık.

Festivalin yeni mekanı İstanbul Park fevkaladenin fevkinde, ses sistemi harikuladenin harkında.
Gezip turladığınız hemen her yerden ayrı bir deli çıkıyor, bağırıyor, şarkı söylüyor, dans ediyor, sanki Amsterdam'da yazlığa gitmişsiniz de 30 bin tane komşunuz varmış gibi gördüğünüz -genelde de yarı çıplak- kimseyi yadırgamıyorsunuz.

Bira kuyruğundayken yanları kazınarak sarıya boyanmış, dikilmiş kısımları kırmızı olan göbekli bir genç, üzerine tünediği çöp kutusundan gremlinler gibi gürültüyle üzerinize doğru yuvarlanınca garipsemiyorsunuz, hatta gülmekten kaçamıyorsunuz. Çünkü hayatınız boyunca bir daha nerede göreceğinizi bilemediğiniz bu saçın mensubu insan ve taşkınlıkları falan size sevimli geliyor. Alkolün 45 derece güneş altında sulandırdığı beyinleriyle eleleööö lölelele yapan, size çarpan, yanınızdan gürültüyle uzaklaşan irili ufaklı gençlerimizden hiçbiri sizi rahatsız etmiyor, aksine o kadar delirmiş görünüyorlar ki, siz de hiç adetiniz olmadığı halde onların peşine dans ederek takılıyorsunuz, VIP'dekilere el sallıyorsunuz, mutlu oluyorsunuz.

Çünkü tüm bunlar çok sevimli görüntüler olmakla birlikte, festival dediğimiz şeyin ruhuyla öyle özdeş bir aroma. Ama daha da fenası siz de protozon bir mikrop olan amiplerin bölünerek çoğalmasına benzer şekilde, onların içine karışıp onları çoğaltmak istiyorsunuz, yani izlemesi yetmiyor ve siz de onlardan biri olmak istiyorsunuz. Acilen saçınızı pembeye boyatmak ya da bir bacağınızı kompile dövme içinde bırakmak falan geçiyor aklınızdan. Sonrasında da saniyenin bir onda üçü kadar bir sürede aklınızdan hızla şu geçiyor: Sokakta gezmeyecek miyim dersin? Dı-nı-nıı-nıııı!!! Artık 18 değilsiniz, sabaha karşı 4'te eve dönünce beli ağrıyan bir kişisiniz, saçınızı pembe yapmak sizin neyinize, oluyor.

Ama gene de sahneyi görünce bi kalbiniz çarpıyor, demek ki adrenalin bitmiyor, yaşasın.

Neyse ki daha ölmemişim, diyerek sahne önüne doğru koşaraktan izlediğim en nefis performansın Jane's Addiction olduğunu beyan etmek isterim, tüm Rock'n Coke süresince. Dave Navarro abimiz, çıkıp gitarı bülbül gibi şakıtarak çekiç-örs-üzengi'miz üzerine olduğu kadar gönlümüz içinde de ayrı bir yere nakloldu. Solist Perry Farrell ise hiç bitmeyen enerjisi ve muhteşem kırmızı kostümüyle olağanüstüydü. En önden gururla seyrettim, en çok da Farrell'ın "aman uyuşturucu almayın, aman hiçbir şey çalmayın" diyerek sunduğu Been Caught Stealing'i sevdim.

Linkin Park'ın solisti Chester Bennington'la tanışma ve iki çift kelam etme şansı yakalayan azınlıktan (2 kişiden biri gibi bir azınlıktan bahsediyorum) biri olarak diyebilirim ki, kendisine özel bir düşkünlüğüm olmamamasına rağmen, cool'luğunun tavan yaptığı her tür hal ve hareketiyle gönlümdeki yerini (Navarro'nun hemen yan koltuğu) almıştır. Sorunuzu yanıtlarken gözlerinize ben kemiklerime kadar cool bi insanım ve bu konuda yapabileceğiniz hiçbir şey yok bakışı ile odaklanmasını bende yarattığı deprem etkisinin tüm detaylarını Billboard Ağustos sayısında yazacağım fakat bu ayın en kapsamlı Linkin Park röportajı (grubun menajerleri tarafından pek beğenildiği söylenerek hafif utanç ama hayli gurur duymama sebebiyet vermiştir) şu an raflardaki Billboard'da, viva la vida Chez!