Soldan sağa: Selin, İlhan, Sebla |
Red Hot Chili Peppers konserinde "Take Me Home"la sahne alarak seyirciyi şaşırtan İlhan Erşahin'le Touch İstanbul Eylül sayısı için konuşmuştuk...
Yarısı İstanbul'a ait bir adam: İlhan Erşahin
Kalan yarısı da
New York’a ait aslında, Erşahin’in. Uzun zamandır orada yaşamış olsa da,
İstanbul’a, Beyoğlu’na adım atmazsa eksik kalıyor. İstanbul da mevsimin en
güzel haliyle kollarını açmış, onu kucaklıyor.
Sebla
KOÇAN- Selin KARAKAFA
Fotoğraflar:
Engin IRIZ
İlhan
Erşahin 22 senedir New York’ta yaşıyor, 10 yıldır da orada işlettiği Nublu’yu
ayakta tutuyor. İstanbul’a da çoğunlukla iş için geliyor. İlhan Erşahin için
İstanbul demek, belki de birçoğumuz gibi onun için de belli bir bölgeyi tavaf
etmek demek: Beyoğlu, Karaköy ve Cihangir… “Aslında belki de gece hayatı 5 bin
kişilik bir topluluğun bu bölge içinde yer
değişmesiyle dönüyor” diyor. Kendisinin de o 5 binin içinde yer aldığını itiraf
ediyor, böylece.
Erşahin’le
şu an İstanbul’da konakladığı, yeni yapılanmakta olan Karaköy’deki Godiva
Otel’in alt katındaki Bank’ta buluşuyoruz. Erşahin, -hayret ki- kahve sevmiyor.
Elinde sürekli ya çay ya da karışık meyve suyu var. Sağlıklı yaşamaya özen gösterdiği
her halinden belli, 47 yaşındaki müzisyenin. Hem neşeli, hem de enerjisi yüksek
biri. Hem hemen ulaşılabilir, hem de ulaşılamaz bir hali var sanki. Ve hayır,
sandığınız gibi büyük bir egosu yok. Uzun uzun konuşmaktan ziyade, dinlemeyi
daha çok seviyor gibi görünüyor. Yolda giderken onu tanıyan, onunla fotoğraf
çektirmek, sohbet etmek isteyen kimseyi kırmıyor, hemen gülümsüyor ve onları da
dinlemeye koyuluyor. Sokak müzisyenleriyle arası çok iyi. Hemen yanlarına
gidiyor, konuşmaya başlıyor onlarla. Zaten onlar da Erşahin’i tanıyor, sanatçıya
bir sonraki konserinin nerede olacağını soruyor. Karaköy’den Tünel’e gittiğimiz
kısa metro yolculuğumuz sırasında da, Beyoğlu’ndaki plakçılara dağıtmak üzere
koltuğunun altına sıkıştırıp, sonrasında ağırlıkları yüzünden kendisine omuz
ağrısı olarak geri dönen dev plaklarıyla İstiklal Caddesi’nde yürürken de
defalarca şahit oluyoruz bu anlara. Ve bir kez daha görüyoruz ki, İlhan
Erşahin’in bir parçası ne kadar New York’a aitse, öteki parçası da bir o kadar İstanbul’a
ait…
İstanbul’ a daha
çok tatil yapmak için mi geliyorsunuz ?
Hayır
aslında İstanbul’a daha çok iş için geliyorum. Konserler için buradayım.
Bodrum, Çeşme konserlerimiz olacak. Bu yazı daha çok New York’ta geçirdim.
Programınız ne
kadar dolu?
Galiba
2040’a kadar! Çünkü aslında benim için her gün tatil ve her gün iş… Ben tatil
yapmayı sevmiyorum. “Hadi 10 gün gidip otlarda yatayım” türünden tatiller bana
göre değil. Her gün konser versem, her gün çalsam yorulmam. Çalınca
rahatlıyorum.
Saatlerce, hiç
yorulmadan çaldığınız anlara şahidiz. Var mı öyle bir rekor denemeniz?
Herhalde
bu rekor Antalya Film Festivali’nde kırıldı. Durmadan, sanırım dört saat
aralıksız çaldık orada.
Kaç saat sahnede
kalacağınız seyirciyle mi ilgili?
Tabii
ki öyle. Dans eden seyirciyle daha kolay geçiyor zaman, oturup dinleyenlere
göre.
Artık çalmayı
bırakıp sahneyi terk etmek istediğiniz, kötü geçen konserler oldu mu? Ne
yapıyorsunuz öyle zamanlarda?
Genelde
kendimi şanslı hissediyorum bu konuda. Ama konserde ses sistemi kötüyse, birbirimizi
duymuyorsak sıkılabiliyorum. İstanbul Caz Festivali’nde öyle bir şey yaşadık
mesela. Ama genelde problem yaşanmıyor.
Son zamanlarda
verdiğiniz konserler içinde dört dörtlük, süper geçen hangisiydi?
Son
yıllarda geçen konserlerden genelde memnunum.
Heyecanlanıyor
musunuz, yoksa artık alıştınız mı çalmaya?
Her
seferinde çok heyecanlanıyorum. Alışmak diye bir şey olmuyor.
Eski Nublu
Asmalımescit’teydi, neden kapandı?
Ben
Nublu’yu birkaç defa denedim. Ama elimde olmayan nedenlerden dolayı kapatmak
zorunda kaldım. Ortaklarla problemler çıktı vesaire… Bir yer işletmek her yerde
zor iş zaten. Yalnız İstanbul’da değil, New York’ta da böyle. 10 senedir
Nublu’yu orada ayakta tutabildiğim için tebrik ediyorlar beni.
Yeni Nublu’nun
yeri neden bu sefer Karaköy’de?
Yeni
Nublu’ nun Karaköy’de olması aslında bir tesadüf. Godiva Otel’in sahibi bodrum
katını “ya spa yapacağız ya da başka bir şey, ne yapalım” diye düşünürken “orayı
Nublu yapmak ister misiniz” diye bize sordu. Öyle denk geldi. İstanbul’da Nublu
açmak aslında pek kafamda yoktu. Taksim -Beyoğlu hattından ziyade artık Şişhane
- Karaköy hattı daha popüler olmaya başladı ayrıca. Hem gece burada trafik de
olmuyor. Kalabalık da daha azalıyor, iyi oluyor.Babylon, İKSV Salon gibi
mekanlar İstanbul için önemli. Ama oralar daha çok konserler için… Nublu gibi
bir mekan lazımdı İstanbul’a.
Yani Nublu daha
çok konser öncesi veya sonrası gidilebilecek bir mekan olacak, değil mi?
Evet,
bizim mekanımız takılmak için, kulüp havasında. DJ de olacak, canlı konserler
de olacak. Amaç New York’taki gibi bir Nublu yapabilmek. Kimin çalacağı önemli
olmadan, biletsiz bir şekilde Nublu’ya takılmaya gelip, müzik dinlemeye
gelenler olsun istiyoruz. İyi müzik, değişik gruplar olacak. Resmi olarak
açılışı da 20 Eylül.
“İSTANBUL
MEZESİZ OLMAZ”
İstanbul’da
uğramayı sevdiğiniz yerler neresi?
İki
tane plak dükkanı var. Biri Kontra Plak diğeri Lale Plak. İstiklal Caddesi
üzerinde House Cafe, Babylon’u seviyorum. Cihangir’de Datlı Maya, Kiki olabilir.
Eskiden daha çok Cihangir’e giderdim. Son senelerde daha çok konser için
geldim. Büyük Londra Oteli’nde kalıp konsere gidip geliyordum.
Bu hatta bir ev
tutmayı düşünüyor musunuz?
İsterdim
aslında. Konserler için genelde oteli ayarlıyorlar. Ev tutup kirasını vermek,
masraflar falan zor olabilir ama. O yüzden otel hayatı benim tercihim.
İstanbul’a
ailenizle geldiniz bu kez. Nereye gidersiniz ailecek?
Yani
çok özel bir yer yok ailecek gittiğimiz. Karaköy Lokantası’ na gidiyoruz
mesela, orayı seviyoruz.
O zaman sanırım
rakıyı da epey seviyorsunuz…
Evet,
rakıyı severim. Ama daha çok şarap içiyorum. Türkiye’de mezelerle rakı iyi
gidiyor.
Brezilya’da
düzenlediğiniz İstanbul Festivali’ne gelelim, uzun zamandır hazırlıklarıyla
meşguldunuz, nasıl geçti?
Çok
güzel geçti. Sao Paulo’da iki senedir Nublu Jazz Festivali yapıyorum. Onlar iyi
geçince “hadi bir İstanbul Festivali yapalım” diye bana teklif geldi.
Düzenledik ve bir sürü grupla gittik. İstanbul Sessions, Wonderland, Babazula,
Yasemin Mori, 123, Kolektif, Aynur Doğan gibi isimler geldi. Barış K, Can Irak,
İpek İpekçioğlu gbi çok iyi DJ’lerimiz vardı. Yaklaşık 900 kişilik mekanda iki
hafta boyunca süren büyük bir festivaldi. Haftanın beş günü çaldık, yani toplamda
10 gün çaldık.
Seyirci nasıldı
peki?
Sao
Paulo da İstanbul gibi büyük ve garip
bir şehir. Yaşlısı da genci de geldi. DJ tayfa, sanatseverler, her çevreden
insan vardı… Erkan Oğur bile geldi.
Pek çok ülkede
çalıyorsunuz, mutlaka gözlemliyorsunuzdur seyirciyi…
Sao
Paulo’da mesela insanlar dans etmeye çok meyilli. Orada insanlar daha rahat.
Benim için organizasyon daha önemli ama. Mesela Brezilya’da çalmak eskiden çok
kötüydü ama şu an oradaki mekanların ses sistemleri Avrupa standartlarında. New
York da her zaman harika diyemem, hatta bazen en kötü olabiliyor. Orası kendine
has bir yer. Bir yandan en rahat şehir bir yandan en zor şehir. Para kazanmak,
konserlere girmek… Yirmi sene önce saksafoncudan ders almaya gittiğimde New
York’ta para kazanamıyordun. Arkadaşlarım orada yaşıyor ama para kazanamıyor.
Burada yapmak
konusunda durum nedir? Birçok insan 2007’deki Radar Live yapılamıyor diye
üzülüyor, iyi bir seçenek olurdu.
Burada
Nublu Festival yapıyoruz ama sponsor bulamıyoruz.
“İSTANBUL ARTIK
ULUSLARARASI BİR ŞEHİR HALİNE GELDİ”
New York’tayken İstanbul’da
özlediğiniz neler var?
İstanbul
çok değişti. 10 sene önce burada doğru düzgün kafe bile yoktu. Bir sürü güzel yer
var artık. Ama mezeler burada çok güzel, sen sevdiğim şey bu... Karaköy
Lokantası, Yakup, en çok özlediklerim... Bunun dışında Münferit, Cihangir Hayat,
Bebek’te de Lucca çok güzel.
İstanbul’u daha
çok sevmişsiniz galiba son zamanlarda…
İstanbul
çok değişti. Artık uluslararası bir şehir haline geldi bence. New York bir
kaynak ama İstanbul’da işler daha kolay yürüyor. Son 60- 70 senedir her şey
oradan geldi. Moda, medya, fikirler her şey oradan. Orada ayrı bir his var. 22
senedir New York’tayım. Hayatım orada. Kızım orada doğdu, okula gidiyor.
Gençken çok kafaya takıp gitmiştim. Ama İstanbul’u çok seviyorum.
“İSVEÇ’İ DE
SEVİYORUM AMA ORADA YAŞAYAMAM”
Dünyayı dolaşıyorsunuz,
İstanbul ve NY dışında nereleri seviyorsunuz?
Sao
Paulo’yu da seviyorum. Bu sene ilk defa Tokyo’ya gittim çok beğendim. Paris de
aynı şekilde.
Şehir hayatından
kaçıp sakin bir yerlerde yaşamak istediğiniz oluyor mu hiç?
Ben
aslında doğayı da çok seviyorum. Brezilya’ya gittiğimde küçük bir köyde
kalıyorum. Güneyi de seviyorum ama son zamanlarda çok bozuldu. Yine de şehir
çocuğum. Stockholm’de büyüdüm. Şehir enerjisi değişik bir şey. İstanbul’da 12
milyon insandan 5 bin kişi gece dışarı çıkıyorsa, Stockholm’de 1 milyon kişiden
30 bini dışarı çıkıyor. Herkes çok kültürlü, herkes çok sosyal. Orayı da çok
seviyorum ama artık orada oturamam.
Şehir müziğinizi
ne kadar etkiliyor?
Tüm
bu şehirler müziğimi etkiliyordur mutlaka. Ama ben illa müziğime girsin diye
uğraşmıyorum. Sonuçta kendi müziğimi yapıyorum ve doğal bir şekilde etkiliyorsa
etkiliyordur. Bir parça Brezilya bir parça Türk ritmi olsun diye uğraşmıyorum.
Kendi müziğimin içinde renkler var. Öylece çıkıyorlar.
*** Touch İstanbul Eylül sayısında yayınlanmıştır***