Pembe Mezarlık'ın romanı da çıktı...
Şarkı hemen
kafanızda dönmeye başladı değil mi? Dillere pelesenk “Pembe Mezarlık”ın söz
yazarı ve bestecisi Can Temiz ve liseden beri en yakın arkadaşı İsmail
Türküsev, çocuklık hayallerini gerçekleştirdi ve ilk kitaplarını nihayet
yayınladı.
Türk
edebiyatında çok değerli yazarlar varken, kitap yazmaya kalkmak cesaret ister.
Siz nasıl karar verdiniz buna?
Can Temiz: Biz
küçüklüğümüzden beri yazma aşkı içindeydik, öyküler yazardık, romanlar
yazardık… O kadar hayatımızı buna adamıştık ki. “Yok ya daha iyileri var” deyip
vazgeçmek istemedik. Aslında bunu kafaya çok takıyorum, ama bir yerden sonra şöyle
diyorum: Sabahattin Ali, Nazım Hikmet varken, yazmayalım mı şimdi? Bu kimisi
için çok büyüleyici, kimisi için çok dandik bir roman olabilir. Ama beğenmeyene
de bir şey diyemeyiz.
80 ve sonrası doğumluların
da yazacak hikâyeleri var, diyorsunuz yani…
Can: Bizim
jenerasyonumuzda okuduğumuz hikâyeler biraz pembe, günlük hayatımızda olan
şeyler hormonal şeyler oysa. Romantik değil yani yaşadıklarımız, okuduklarımız
gibi. Gözlem yaparak büyüdük biz. Çağdaş Türk edebiyatında gördüğüm; dili,
konusu ağır yazanlarla akıcı dilde yazan iki ayrı dal olduğu. Bu romanda
ikisini birleştirebildiğimizi düşünüyorum. Konuşur gibi dili olan sağlam bir
hikâye yazdık.
Can, sen yeni
neslin en yetenekli söz yazarlarından birisin, tüm Model şarkılarında bir kadın
gibi düşünebiliyorsun. Kitapta da durum değişmiyor…
Can: Biz genelde kız
grupları içinde burnumuzu sokup “ne konuşuyorsunuz siz orada” diye
soruyoruz.
Kadınlar mı
domine etti hayatlarınızı, nasıl bu kadar iyi biliyorsunuz kadın dünyasına
ilişkin ayrııntıları?
İsmail: Okul yıllarımız
ve Model Model olana kadar, Can’la İzmir’de birlikte büyürken biz hep kızların
en iyi arkadaşıydık. Hep sorarlar, “nasıl biliyorsunuz”, e anlatırlardı çünkü
her şeyi…
Can: Maalesef!
İsmail: Biz yokmuşuz
gibi davranırlardı. “Senin yanında çok rahat hissediyorum, her şeyimi senle
konuşabiliyorum” falan derlerdi bize…
Can: Bana çok
eğlenceli geliyor kadınların iç dünyası. Erkekler olarak biz sizleri çok
değerli görüyoruz. Peşinizden koşuyoruz falan. Ve bizim karşımıza siz
paketlenmiş olarak geliyorsunuz, süslü püslü, öyle ki tuvalete bile
gitmediğinizi düşünüyoruz. Ulaşılmaz bir tarafınız var. Onun arkasında, aslında
çok zayıfsınız. Görülmesinden korktuğunuz bir çok şey var…Biz size hayranlıkla
bakarken, sizin kendi kafanızda dolanan milyonlarca şey oluyor.
İsmail: Yıllarca da o
şeyleri bizimle paylaştınız, şimdi de biz bunu size karşı kullanıyoruz.
“Erkek dünyasını
merak ediyorum” diyen kız arkadaşlarınız olmuyor mu peki?
Can: Ya, erkek
dünyasının neyini merak edeceksin yahu?
İsmail: Yeterince
kabayız normalde de. Bizim dünyamızda öğrenecek biri olmadı, hepsine yazdık
hayatımıza giren kızların. Arkadaş olarak takılan olmadı.
Kız arkadaşınız
kızmasın şimdi?
İsmail: Eyvah,
nişanlandım bir de…
PEMBE
MEZARLIK’IN ÇİZGİ ROMANI DA OLABİLİR
“Pembe Mezarlık”
şarkısının da patladığı bir dönemde kitabın çıkması tanıtım açısından mantıklı
bir hamle. Peki diğer Model şarkıları da bu kitap sayesinde mi çıktı?
İsmail: Yazarken başka
Model şarkılarını dinlediğimiz oldu. “Değmesin Ellerimiz”i, “Bir Melek Vardı”yı
dinleyerek motive olduğumuz yani…
Can: Bir çekişmeyi
anlatıyorum mesela kadının kafasındaki, sonra “hah” diyorum, “Benim Tatlı
Kanserim” oldu bu… Öyle bir satır da geçiyor, “biz birbirimizin kanseri olduk”
diye, kitaptan.
İki kişi yazarken,
bölümleri paylaştığınız oluyor mu peki? Nasıl yazıyorsunuz birlikte?
İsmail: Vurdulu kırdılı
sahneler için İsmail, romantik sahneler için Can… Hahaha… Öyle bir şey olmuyor.
İkimiz de bazen birbirimiz için “sen bunu daha iyi anlatırsın” diyoruz. Ama öyle
deyince de olmuyor. Öyle bir ayrım kalmadı dolayısıyla.
Can: Mesela bir
sevişme sahnesi var, ben yazınca “abi bu hardcore porno oldu ya!” diye İsmail’e
getiriyorum… O da “bu ne abi, n’aaptın” diyor.
Lise yıllarından
beri birlikte yazıyorsunuz ama aynı üslubu oturtmak zor olmuyor mu?
İsmail: Elbette kendi
denemelerimiz vardı ama üslubu zaten birlikte oturttuk.
Can: Mesela İsmail
az önce konuşurkenki son dört kelimesini kafamdan tamamlamıştım.
İsmail: Lisedeyken de
öyle olurdu, bir süre sonra cümlelerimizi birlikte tamamlar olduk. Nişanlım bile
anlamıyor hangi bölümü kimin yazdığını…
İki kişi
yazmanın güzel yanları da vardır…
İsmail: Mesela Model’in
turnede olduğu dönemler epeyce ilerlettim ben. Ama sonra bir gün pil bitti. O
zaman da Can devraldı.
Can: Otellerde
yazdığım oldu. Ama tıkandığımız olmuyor. Şu an vaktimiz olsa yazacak 10-15
proje bulabiliriz. Ben gazete röportajlarını yazarken bile coşuyorum.
“Pembe
Mezarlık”ın kitap ve şarkı dışında başka bir projesi olacak mı?
Can&İsmail: (aynı anda)
Çikolatasını mı yaptırsak? (gülüyorlar)
Evet, aynı anda
konuşuyorsunuz sahiden de.
Can: Fantastik falan
olur mu bilmem ama filmini çekmek isteyen olursa buyursun.
İsmail: Çizgi roman
olabilir, bunu ciddi ciddi düşünüyoruz.
Can: Hastasıyım
çizgi romanların, İsmail’le buna kafayı takmış durumdayız. Olay aslında
hikâyeyle alâkalı. Belki sonra yalnız çizgi roman için yazarız. Ama isteyen
varsa dizisi de çekilir… (gülüyor)
Kimleri
okursunuz?
Can: Chuck
Palahniuk, Neil Gaiman, “Trevanian”…
İsmail: Jean
Christophe-Grangé de tabii.
“Pembe Mezarlık”ın
çok ünlü olmasından sonra abuk subuk yorumlar görüyoruz internette. Şimdi
kitabı için de olacak muhtemelen…
İsmail: Henüz olmadı.
Ama “Ben daha iyisini yazardım” diyenlere “e yazsaydın” demek istiyorum.
Can: Kötü eleştiri
konusuna gelince, ben hiçbir yorumu okumuyorum. Ne Facebook, ne Twitter ne de
sözlüğe bakıyorum. İyi yorumları da okumuyorum çünkü insan sebepsizce gaza da
gelebilir. Kendime bir referans noktası belirlemeyi öğrendim. Bu bir internet
sitesi de olabilir, bir kişi ya da bir grup insan da… Gerçekten sana neyi iyi,
neyi kötü yaptığını söyleyecek kişi ya da kişileri referans almak. Öbür türlü
her şeyi okumaya kalkarsan işin içinden çıkılmaz.
İsmail: Hayatında tek
bir şey üretmemiş insanların, üretilmiş bir şeye o kadar acımasızca, gaddarca
eleştirdiğini de görmek mümkün.
Neden böyle
sizce?
Can: Çünkü bunları
yapanların insan olduğunu, okuyup üzülebileceğini, etkilenebileceğini gözardı
ediyorlar. Seni burnu havada, umursamayan biri olarak görüyorlar demek ki. Ben
sahiden hiç bakmıyorum. Biri okumaya başlarsa benim yanımda, durduruyorum.
Kendi işin üzerindeki otokontrolü de yitirebilirsin o vakit. Psikopat eder
insanı.
İsmail: “Ay bu sözle
dalga geçerler” dediğin anda gitti işte o şey…
Can: Model bu kadar
ünlü olunca alıştım biraz gerçi. Ama kitap çok yeni çıktı, tutuyorum kendimi
yazılanları okumamak için. En tehlikelisi, hevesinin kırılacak noktaya gelmesi.
Onu istemiyorum.
İsmail: Sırf “anti”
olmak için yorum yapan da var. “Şarkıyı dinlemedim ama..”yla başlayan eleştiri
yazıları yazan var yahu… Kitabı eleştirirken okumamış olması çok normal o
zaman.
KİM BU ÇOCUKLAR?
İsmail
Türküsev ve Can Temiz, 1987 İzmir doğumlular. Türküsev, Celal Bayar
Üniversitesi’nde Biyoloji okudu. 2011 yazında profesyonel yazarlık kariyerine başlamak
amacıyla işinden ayrılarak İstanbul’a taşındı. Portfolio Creative School of Advertising’deki
eğitimini tamamladı. Can Temiz ise 11 yaşında klasik gitar, 13 yaşında bas
gitar çalmayı öğrenerek müzik hayatına atıldı. 2004 yılında Ege Üniversitesi
Biyokimya Bölümü'ne girdi. 2005 yılında daha sonra Model adını alacak olan A
due Carmen grubuna katıldı. 2009’da “Perili Sirk” adında bir EP yayınlayan
Model’le birlikte müzik çalışmalarını sürdürürken, bir yandan da Portfolio
Yaratıcı Reklamcılık Okulu'nda eğitim gördü. 2011’de Demir Demirkan’ın
prodüktörlüğünde “Diğer Masallar” albümü yayınlandı. Bu albümden çıkan “Buzdan
Şato”, “Değmesin Ellerimiz”, “Pembe Mezarlık” gibi birçok hit sayesinde Temiz, yeni
neslin en başarılı söz yazarlarından biri kabul ediliyor.
(Aktüel 27 Mart-12 Nisan 2012 sayısında yayınlanmıştır)
** Fotoğraflar: Dilan Bozyel