7 Aralık 2008

Keşke burada olsaydın...


Komaya girdiğini bir arkadaşımdan öğrendiğim günden beri, Serhan'la ilgili bir şeyler yazmak istiyordum.
Belki onun hoşuna gidebilecek bir şarkı dinlersem, ortak tanıdıklarla onunla ilgili komik anılarımızı anlatırsak birbirimize, iyileşecekmiş, ayağa kalkacakmış gibi geliyordu. Ama ne yapacağımı bir türlü bilemedim.

Öylece bekledim. Öylece durdum. Her gün, Alman Hastanesi'ne gitmeye niyetlenip, her gün vazgeçtim. Aslında vazgeçme kararını bilerek vermiyordum. Sadece çok gitmek istiyordum, ama ayaklarım elvermiyordu, tam gidecekken duruyordum.
Cenazesinde de böyle oldu.
Tabutu başında ağlamayı dirençle reddettim. Dayanamazdım.

Serhan, üniversiteden sınıf arkadaşımdı. Özellikle birinci sınıftayken, uzun kıvırcık turuncu saçları ve dev hırkalarıyla son derece neşeli bir karakterdi. Flaşör gibi gözleri vardı ve derslerde en ön sıraya oturup konulara enteresan bakış açıları getirir, illa ki dikkat çekerdi. Elbette ki "sınıfın popüler kişisi" sıfatına layık bir ukalalığı vardı ama gene de sevimsiz bir ukalalık değildi onunki, aksine dikkat çeken ve bunun farkında olan insanlara özgü garip bir "şeytan tüyü" idi sözkonusu olan. Bu yüzden diğerlerine yaptığımın tam tersine, sınıfın not tutan kızı olarak hiç vırvırlanmadan onunla ders notlarımı paylaşırdım.

Üniversitede öyledir ama. İnsanlarla kurduğunuz yakınlık tuhaf bir biçimde otomatiğe bağlar. Dışarıda hiç görüşmeseniz bile, fakülte içindeki geyiğe bir şekilde herkes dahil olur. Serhan da benim için böyle bir karakterdi. Kendisini tanıdıkça, aklının hudutlarının ne kadar geniş olduğunu, sosyolojiyi gerçekten ne kadar sevdiğini, insanları hiç kırmayan, arkadaş canlısı ve geyiğe aç bir tipleme olduğunu anlardık. Ve severdik. Üniversitedeki çoğu arkadaşımız gibi, nihayetinde aynı bölümü zevkle okuyan insanlardık ve hepimizin ortak noktaları vardı. Süper kanka olamazdık, ama birbirimizi severdik.

Serhan birinci sınıfta, babasının televizyon programına yardımcı olabilmek için derslere çok katılım gösteremiyordu. Ara sıra dersleri yan yana oturup dinliyorsak, bana "daha önce bu kadın ne anlattı" gibi şeyler soruyordu. Bende uyandırdığı "ukela dümbeleği" hallerinden eser kalmıyordu işte o zamanlarda. Ben dersten önümdeki kağıda karikatür suratlar çizerken, ilgiyle onlara bakıyordu, sonra "bunların hepsini sen mi çizdin" diyordu. Gülüyorduk, iki sohbet ediyorduk, sonra kendi yollarımıza gidiyorduk.

Serhan iki sene ortada hiç görünmedi. Biz son sınıftayken, yeniden belirdi ve tüm alttan derslerini bir bir vermeye başladı. Bizden sonra da okulu bitirip, Galatasaray'da master'a başladığını duyduk.

Ama onunla ilgili duyacağımız şeyler bu kadar değilmiş, ne yazık ki.

Onun yanlış tedavi nedeniyle komada olduğunu duyduğumuzda üniversitede onunla aynı sırayı paylaştığımız tüm arkadaşlarımızla ortak hissiyatımız, böyle bir nihayete Serhan'ın eremeyeceği, bu işte illa ki bir yanlışlık olacağı oldu, bu nedenle.
Çünkü Serhan komaya giremezdi, "olsa olsa komaya sokardı insanı", hem lise hem üniversite arkadaşı olan Esra'nın deyimiyle.
Çünkü Serhan'ın böyle bir haberini değil, -mesela- albüm çıkaracağı haberini almayı bekliyorduk, o bahaneyle üç sene sonra yeniden bir araya gelirdik belki.

Çünkü Serhan böyle ölecek biri değildi.
Daha bir yerlerde karşılaşılıp müzik üzerine geyik yapılacaktı.
Saçlarını iyi ki de artık renkten renge sokmadığı için kendisine teşekkür edilecek, eee akşam napıyorsunlaşılacak, okuldan bir iki tipi daha arayıp bir bira içmeye gidilecekti.
Aman alkollü motora binme diye uyarılacak, telefonlar alınıp verilecek, sonra el sallanacak ve halen görüştüğümüz okul arkadaşlarımıza "Geçende Serhan'ı gördüm, okul bitince albüm yapacakmış" denilecekti.

Olamadı, olmadı böyle.
Ne yazsam bilemedim, ne yapsam bilemedim. Bu sene aldığım ikinci "arkadaş ölümü" haberinden sonra, ağlamaktan başka aklıma yapacak hiçbir şey gelmedi.

Okul arkadaşımız Serhan Şeşen, 3 Aralık Çarşamba günü aramızdan ayrıldı.
Cenazesinde çok sevdiği Pink Floyd'dan "Wish You Were Here" çaldı.

Ve yine başka bir okul arkadaşımızın yazdığı gibi, "tüm yaşam güneşin altında bir oyun", anladık.

Dilerim Serhan gittiği yerde mutlu olur.