Chris Cornell, bütün bu karmaşanın içinde 1999 yılında ilk solo albümü “Euphoria Morning” ile deyim yerindeyse nefes almış, bu “çetin” koşullar altında aslında yapmak istediği müzik için önemli bir adım atmıştı. Bu Cornell için küçük ama sevenleri için büyük bir adımdı, aslında. Albümden çıkan ilk hit “Can’t Change Me”, 2000 yılında Grammy ödüllerinde adaylıktan fazlasını getirmediyse de, Cornell solo albümün tadını almıştı bir kere. “Casino Royale” için yaptığı “You Know My Name” ve “Bug” için yaptığı “Disappearing Act” şarkılarından sonra Cornell’ı artık kimse tutamazdı. “Yeni James Bond filmi için şarkı yazarken, kendimi tutamadım ve daha çok şarkı yazdım. Ve bu kadar çok şarkı karşısında ikinci albüm fikrine iyice odaklandım” diyordu ünlü yıldız, o zamanlar. Ses tellerine nazar değdirip birkaç kez tedavi altına alınan ünlü rockstarın geçtiğimiz aylarda yazdığımız Audioslave’den ayrıldığı haberi bu yüzden dinleyicilerini şaşırtmadı.
Önümüzdeki sene müzikteki 20.yılını kutlayacak olan 43 yaşındaki rockstar bu konuda rahatlamış görünüyor: “Onlar benden farklılardı, stüdyodayken bir “A&R adamına” (A&R: şarkıcı ve repertuvarı) ihtiyaç duyuyorlardı. Nasıl çalman gerektiğini söyleyen prodüktör fikri bana göre değildi. Solo çalarken, müzikal anlamda istemediğin hiçbirşeyi yapmak zorunda değilsin. Bu, harika.” Yeni albüm kayıtları için sanıldığının aksine büyük meblağlar dönmemiş, çünkü demolarını Los Angeles’taki evinin ve Paris’teki apartmanının yatakodasında kaydetmiş, ailesine düşkün rockstar: “Karım Vicky ile bir oğlumuz (Christopher Nicholas) bir de kızımız (Toni) var. Çocuklarımdan ayrı kalmak istemedim. Evde olmaktan ve yeni şarkılardan çok hoşlandım”. Söylediğine bakılırsa, Audioslave ile yaptıkları kayıtlarda herdaim iyi zaman geçirmiyorlarmış: “Agresif müziğe çok odaklanmıştık ve zor zamanlardı” diyor bu konuda: “Albümü bitirdikten sonra kendimi çok tazelelenmiş hissettim. Hatta bu hisle bir albüm daha kaydedebilirim! Yaşamak için müzik yapıyorum ve hayatımı bununla kazandığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Dünyayı gezdiğim, müzik yaptığım ve sahne aldığım için şükrediyorum!”
SERT ROCK RİFF’LERİNE NİHİLİST SOSLU SÖZLER
Cornell, uzun yıllar içinde bulunduğu grup psikolojisi ile tekbaşına çalmanın çok farklı olduğunu da itiraf ediyor: “Sanırım albümün tamamının kendi eserim olması çok farklı. Yalnız çalıştığınızda her şey bilinçli olarak akıyor çünkü kimseyle iletişimde değilsiniz. Grup psikolojisi insana bir çok şey veriyor ama aynı zamanda alıyor da!” Bu süreçte üç boyutlu düşünmeyi de öğrenmiş rockstar: “Bu çok bilgi verici bir süreç. Şarkı yazarken tüm fikirler kafanıza doluşuyor, kafayı çalıştırıp o an bu durumu nasıl ilerletirim diye düşünmeye başlıyorsunuz. Sonra karar vermeniz gerekiyor. Bütün bunlar benim için çok hızlı oldu.”
“Carry On” için, daha önce U2, Dave Matthews Band gibi isimlerle çalışmış olan prodüktör Steve Lillywhite ile elele vermiş Cornell. Daha önce Rick Rubin ve Brendon O’Brien gibi isimlerle çalışmış olan sanatçı, yeni albümünün sound’unun blues rock ve akustik olduğunu söylüyor.
Albümün açılışı, epey sert bir videoklibe sahip olan “No Such Thing” ile yapılıyor. Bu, Cornell’in Soundgarden zamanlarındaki karanlık ve içedönük şarkılarını hatırlatan belirgin rock riff’lerine sahip bir şarkı, hatta sertliğiyle ruhunuzu göklere çıkarıyor dersek abartmış sayılmayız. Şarkı sözleri de “işe yaramayan” bir nihilizm içinde hayatta kalmayı öğütlüyor: “..Görünmez olmaya çalıştım/ Bu imkansızdı/ En azından benim için/ Aşka güldüm, büyük hataydı/ Nefretle doldurdum kaybolmuşluğun içinde...” İkinci klip şarkısı, “Arms Around Your Love”da ise kız arkadaşı tarafından başka bir erkek için terk edilen bir erkeğin hikayesi anlatılıyor. Aslında kız adamı terk etmek istemiyor, onu seviyor ama adam bir kaybeden ve kız buna mecbur kalıyor. “Belki de adamın aklı eski sevgilisinin yanında başka birini gördüğünde başına gelecek” diyor Cornell, bu şarkı için: “O, kollarıyla senin aşkını sarıyor/ Senin daha önce yapmadıklarını yapıyor/ Bunun için şansın vardı ama kapıyı kapatmıştın.” Cornell, daha önceki konserlerinde bu şarkı ile Led Zeppelin’in “Thank You”sunu birleştirerek söylüyordu. (Cornell albüm kayıtları esnasında şarkının sonuna “Sen bir aptalsın!” nakaratını eklemek istediğini söylemişti, son dakikada vazgeçmiş belli ki.)
JACKO’YA HAKARETTEN BILLIE JEAN COVER’INA
Albümde darbuka nağmeleriyle dikkat çeken şarkılardan biri de, hayli ilginç bir hikayesi olan “She’ll Never Be Your Man”. İsminden de biraz anlaşılan şarkının hikayesini şöyle anlatıyor rockstar: “Şarkıda anlatılan adamın kız arkadaşı, adamı başka bir kadın için terk ediyor: ‘O (kız) senin arkadaşın olabilir/ O senin tıpkı annen gibi, asla sahip olamayacağın hayat görüşlerine sahip olabilir/ Dertlerini benden daha iyi biliyor olabilir/ Ama asla erkeğin olamaz…’ Erkekler bir kadınla ilişki kurabilmek için diğer erkeklerle olan rekabetin ne kadar zor olduğunu bilir”. Peki bu hikayeyi deneyimlerine dayanarak mı yazmış? “Hayır” diyor Cornell ve ekliyor: “Böyle bir evliliğe tanık oldum. Kadın eşini bir başka kadın için terk edip gitti. Aslında garip gibi görünebilir. Belki de sandığımız kadar kötü değildir, belki de kadın karşı cinse artık ilgi duymadığını fark etmiştir.”
Ünlü müzisyenin değişiklik olsun diye yatakodasında değil de, oturma odasında kaydettiği “Disappearing Act” de Ashley Judd’un başrolünü oynadığı William Friedkin yönetmenliğinde çekilen psikolojik korku filmi “Bug” için yapılmış, albümde de akustik versiyonu ile yer alıyor. “Safe and Sound”, blues ve soul ruhunu tanımlayan bir şarkı. Eleştirmenlere göre Cornell’ın vokali bu şarkıda Otis Redding ve Aretha Franklin’i çağrıştırıyor. (Bu şarkı prodüktör Steve Lillywhite’ın da albümdeki favorisi.) Jeff Buckley sound’unu andırdığı şarkısı “Ghosts” ilk kez Cornell’ın Boston konserinde çalınmış. “Killing Birds”, tıpkı 94’te Soundgarden için bestelediği “Like Suicide” gibi bir alt-rock denemesi ve Cornell’ın bu albüm için yazdığı son şarkı. “Scar on the Sky” ise albümün en “psikopat” şarkısı belki de, hatta burada Chris’in Syd Barrett’ten ilham aldığı bile söylenebilir. “Sweet Euphoria”yı andıran akustik tınılarıyla bu şarkı konserlerde de en çok alkışlanan Cornell şarkıları arasında yer alıyor.
Albümün nazarboncuğu ise, bir Michael Jackson klasiği olan “Billie Jean” cover’ı. Bu şarkıyı çok heyecan verici bulduğu için seçmiş, ünlü yıldız: “Aslında böyle bir planım yoktu. Müziği biraz değiştirdim, ama sözlere dokunmadım. Bu bir şaka değil! Soundgarden’ın ‘Rusty Cage’ini Johnny Cash tarafından yapılan cover’ını insanlar çok beğendi ve açıkçası bunu yapmak için ben de cesaretlendim” diyor. “Şarkının sözlerinde paniğe kapılmış bir hava var biliyorsunuz. Gerçekten kötü bir olay, biri size geliyor ve çocuklarının babası olduğunuzu söylüyor ama aslında değilsiniz” diyen Cornell’ı bir dedikoduyla biz tamamlayalım. Chris Cornell Soundgarden’ın tüm dünyada fırtına estirdiği dönemde, Maker dergisine verdiği bir röportajda Jacko’nun “HIStory” albümü için ağır konuşmuş, “Bu alçak herif, b.ktan bir albüm yapıp binlerce doları cebe indiriyor. Elvis mezarında ters dönüyor olmalı!” diyerek adeta ağzından ateşler saçmıştı.
“THE BEATLES İLK AŞKIMDI”
· Chris Cornell bir önceki evliliğini menajeri Susan Silver ile yapmıştı, bu evliliğinden Lilian Jean adında bir kızı var.
· Cornell’ın dillere destan bir the Beatles hayranlığı var. “Onlar benim ilk aşkım, müzik okulum” diyor rockstar.
· “Carry On”un promosyonlu versiyonu "The Roads We Choose - A Retrospective”; Soundgarden, Temple of the Dog, Audioslave ve Chris’in solo şarkılarının içinde olduğu 17 şarkılık tam dişimize göre bir arşiv.
· Peter adında kendisinin izinde giden bir erkek kardeşi var. Genç Cornell, geçtiğimiz sene “Suicide Parlour” albümlerini yayınlayan Black Market Radio grubunun solisti.
· 1990 yılında Cornell’ın uzun yıllar ev arkadaşı olan, Mother Love Born grubunun aşırı dozda uyuşturucu alarak hayatını kaybeden solisti Andrew Wood anısına kurulan tek albümlük proje, Temple of the Dog grubu bir efsane. Bugünün Pearl Jam’inin solisti Eddie Vedder’ın ilk profesyonel işi olan bu albümde Cornell ve Vedder düeti olan “Say Hello To Heaven” ve “Hunger Strike” şarkıları, eleştirmenlerce rock tarihinin en iyi düetleri arasında gösteriliyor.
Billboard, Temmuz, Sayı: 9